Archives 2022

Karın boşluğunun röntgen ile muayenesi

Görerek muayene olarak bilinen inspeksiyon hasta bir hayvanda hekimin yapacağı ilk muayenedir. Diğer muayeneler inspeksiyonu takiben yapılır. İnspeksiyon, belirli bir uzaklıktan hasta hayvana bakılarak hayvanın duruşu, yürüyüşü, hal, tavır ve davranışlar ile lezyonlu bölge(ler) ve bölgedeki yapısal durumun gözlenmesidir.

İnspeksiyon direkt ve endirekt olmak üzere iki şekilde yapılır. Direkt inspeksiyon hastaya belirli bir uzaklıktan hiçbir vasıta (alet) kullanmadan bakılarak yapılan muayenedir. Bu muayeneye aynı zamanda vasıtasız inspeksiyonda denir. Endirekt (vasıtalı) inspeksiyon ise, organ ve dokuların derinliklerinin bazı aletler kullanılarak yapılan muayenesidir.

Hasta hayvanın direkt inspeksiyonu gün ışığında ya da iyi aydınlatılmış bir ortamda yapılmalıdır. Hasta hayvan klinikte, ahırda, ağılda, kafeste, barınakta, boksta ya da bu yerlerin dışında açık alanda muayene edilmelidir. Direkt inspeksiyonu yapacak olan veteriner hekim hayvanın türüne göre belirli bir uzaklıktan; önden, arkadan ve yanlardan, bakarak önce hayvanın genel yapısı daha sonra da hayvanın tüm bölgelerini dikkatli bir şekilde gözden geçirmelidir. Bakarak muayene sınırlı bir bölgede kalmamalı hayvanın dış yapısı bir bütünlük içinde değerlendirilmelidir.

Hayvana dokunmadan yapılan ilk muayene olan inspeksiyonda hayvanın hal, tavır ve davranışları izlenmeli, hayvanın duruşu ve simetriğine bakılmalı, besi durumu ve görülebilen kas kitleleri değerlendirilmelidir. Toraks ve abdomen görünümü ve uyumu önden ve yanlardan bakılarak yorumlanbmalıdır. Baş ve boyun duruşu, kulak ve gözlerin pozisyonu, bacakların duruşu ve bacaklar üzerine vücut ağırlığının dağılışı, vucudun tutuluş pozisyonları ve kuyruğun duruşu izlenmelidir.

İnspeksiyonda, istirahat ve hareket sırasındaki nörolojik ve kas-iskelet fonksiyonları, solunum oranı ve solunum kalitesi izlenip derideki dermatolojik değişiklikler de değerlendirilmelidir.

Veteriner hekim uygun gördüğünde anamnez alınırken hayvanın muayene edilen salonda ya da alanda serbest hareketlerine izin vermelidir. Hekim, hayvanın serbest hareketlerinde bilinç durumuna, hayvanın çevredeki insanlara, nesnelere ya da uyarılara karşı cevabı ve davranışlarını dikkatle izlemelidir.

Hasta hayvanın direkt inspeksiyonunda; hayvanın türü, ırkı, cinsiyeti, genel vucut görünümü, baş, boyun, göğüs, karın, pelvis bölgeleri, kolumna vertebralis, omuz ve kalça bölgeleriyle, ön-arka ekstremiteler ve tırnaklar çok dikkatli bir şekilde izlenmelidir. Bu bölgelerdeki pek çok anormal yapı ve fonksiyon bozukluğu bazı dış hastalıkların tanısının konulmasında hekime fikir verir.

İnspeksiyonda hayvanın sağ yarımı ile sol yarımı yani simetriği olan bölgeler mukayeseli olarak muayene edilmelidir. Bir taraftaki lezyon diğer normal tarafla karşılaştırılmalıdır. Her iki tarafta aynı bölgelerde lezyon şekillenmiş ise aynı türden bir başka hayvanın bölgeleri ile mukayese edilmelidir. En doğrusu her bölgenin anatomisi ve fizyolojisi çok iyi bilinmelidir.

Hasta hayvanın inspeksiyonu hayvan dururken, yürürken veya yatıyorsa yattığı yerde gösterdiği hal ve tavırlar, çevre ile ilgisi, uyarılara cevap verip vermemesi özellikle de equidelerde ve büyük ruminantlarda özen gösterilmelidir. Topallıkların muayenesi hayvan ayakta ve yürütülerek hatta koşturularak izlenmesi şeklinde yapılmalıdır.

Hasta hayvanların inspeksiyonu sırasında hayvan barınakları (ahır, tavla, boks, ağıl)’nın düzeni, temizliği, zemin yapısı, atıkların giderlerinin olup-olmadığı, havalandırma, aydınlatma, hayvanın yemesi-içmesi, defekasyonu ve ürinasyonu, gaita ve idrar miktarı, rengi, kıvamı, hasta hayvanların diğer hayvanlardan farklı hareket ve tavırları izlenerek değerlendirilmelidir. Hayvanların tımarı, temizliği, yünlü hayvanların zamanında kırpılması, uzun tüylü köpeklerin tüylerinin peryodik zamanlarda tıraşının yapılıp yapılmaması, tüylerinin karışık, keçeleşmiş, kirli olup olmamaları hayvan sahiplerinin hayvanları ile ilgili olup olmadıklarını gösteren izlenimler olarak değerlendirilmelidir.

Hasta hayvanların bazı hareket ve davranışları birçok hastalığın tanısının konmasına yardımcı olur. Atlar ayakta duruken bir ön ya da arka ayağını sürekli askıda yani fleksiyon halinde tutuyorsa ilgili ekstremitesinde topallığa neden olan ortopedik bir sorunun olduğunu; ön ya da arka ayaklarını sürekli yer değiştirerek hareket ettiriyorsa her iki ön ya da arka bacaklarında bir ağrının olduğunu gösterir. Ayrıca atlar veya sığırlar tırnak ucu ile yere basıyorsa ökçe de, ökçeler ile yere basıyorsa sümbük bölgesinde ağrıya neden olan bir ayak hastalığını akla getirir.

İnspeksiyonda hasta hayvanın dört bacağı da sütun gibi gergin, boyun ileriye doğru uzatılmış (opistotonus), kuyruk kalkık, üçüncü göz kapağı korneanın üzerine düşmüş (protrusion) ve çenenin sıkı bir şekilde kapatılmış (trismus) olarak gözlenmesi tetanoz hastalığını tanımlar. Hayvanın boynunun sağa ya da sola doğru bir yay gibi bükük olması tortikollisi belirler. Hasta hayvanın başını sürekli olarak tek tarafa doğru eğmesi, yürüyüşünde kordinasyonun bozulması (incoordination), bazen dairesel (dönme) hareketler göstermesi, orta ve iç kulak hastalıkları ile vestibüler bozuklukları akla getirir. Küçük rüminantlarda dairesel hareketler coenurus cerebralis’i hatırlatır. Kedi ve köpeklerde arka ayağı ile aynı taraftaki kulağını kaşımak istemesi dış kulak hastalığını (otitis eksterna) akla getirir. Yine köpeklerde kuyruk ya da kuyruk altı bölgesini ısırmaya çalışması hatta anal bölgeyi yere sürterek kaşımak istemesi sinüs paranalislerin yangısını akla getirir. Bir hayvanın gözlerinde görülebilecek bir bozukluk bulunmazken yürüyüşünde tedirginlik göstermesi, önündeki engellere çarpması, yönünü belirleyememesi, pupillaların genişlemesi (midriasis) hayvanın bakar kör (amaurosis) olduğuna yorumlanır.

Buzağı ve taylarda karpal eklemin fleksor yüzünda doğumdan sonra ya da ileriki dönemlerde 180° den daha düşük değişik derecelerde açılanması diz büküklüğü (arqure), falanks eklemlerinin arka yüzündeki daralan açılanmaya bağlı, ökçelerin kalkık, tırnağın ucu ya da önyüzü ile yere basması ise bilek dikleşmesi (bouleture) inspeksiyon ile tanınır. 

Kolumna vertebralisin lumbal bölgesindeki vertebralarla ilgili lezyonlarda hayvanın arka kısmını yerde sürümesi paraplejiyi tanımlar. Kırık olgusunda hayvan ilgili bacağını kullanamaz ve ayağı üzerine basamaz.

Ön ya da arka ekstremitelerin spinal innervasyonunun bazı nedenlerle engellenmesi durumunda azalan ya da tamamen ortadan kalkan motorik fonksiyon bozuklukları (paraliysis, paresis) direkt inspeksiyonla belirlenebilir. Örneğin, ön bacağın ileriye doğru götürülememesi nervus radialisin felcini, her hayvanda görülmekle beraber özellikle sığırlarda güç doğumlardan sonra her iki arka bacağını yanlara doğru açarak (bilateral abduction) yatması nervus obturatorius’un bilateral felcini (calving paralysis) tanımlar. Yürüyüşte kordinasyon bozukluğu (ataksi) serebral ve vestibüler bozukluklarla ilgilidir. İstemli motor fonksiyonların parsiyel kaybına paresis, istemli hareketlerin komple kaybına paralysis (paraplegia) adı verilir. Paresis bir bacakta ise monoparesis, her iki arka bacakta ise paraparesis, dört bacaktaki paresis’e ise tetraparesis ya da quadriparesis, tek taraflı ön ve arka bacaklarda birlikte oluşan paresis hemiparesis adı verilir. Arka bacaklarda güç kaybı (flaccid-gevşek) paralysisi ile ön bacaklarda spastik (spastic-gergin, ekstensor tonositede artış) olgusu Schiff-Sherrington fenomeni olarak bilinir. Bu T2 ve L4 vertebralar arasındaki medulla spinalisin lezyonları ile ilgilidir. Bir hayvanda dört ekstremitede hem ekstensor hemde fleksor tonositenin artışı tetanozda ya da sitriknin zehirlenmelerinde görülür.

 Deri hastalıklarının klinik bulguları daha çok direkt inspeksiyonla değerlendirilir. Belirli bir uzaklıktan, derideki kıl dökülmesi (alopecia), kuruluk, yağlılık, kabuklaşma, nodüler, papüler ve püstüloz lezyonlar, depigmentasyon alanları, sıyrıklar (excoriation), yaralar, fistüller, nekrotik ve ülserli alanların lokalizasyonları, yaygınlıkları ve şekilleri görülebilir.

Kır donlu (beyaz)  ya da demir kırı yaşlı hayvanlarda ense-cidago arasındaki boynun üst bölgesinde ve anüs civarında siyah renkte farklı büyüklükte şişkinlikler kötü huylu (malign) bir tümörü (melanom) betimler.

Veteriner hekim inspeksiyonda nelere dikkat edeceğini bilmeli ve muayene yöntemlerini de ona göre seçmelidir. Zira inspeksiyon;

·   Hastalığın bulunduğu bölge (regio)’nin saptanmasında,

   ·  Bölgede hastalıkla ilgili lezyonun şekli, boyutları, rengi, özel işaretler  

       hastalığın tanısını koymada ve isimlendirilmesinde önemli bilgiler sağlar.

Her bölgenin anatomisi ve fonksiyonu farklı olduğundan hastalık (lar)da diğer bölgelerden farklı bulgular gösterir. Hastalığın bulunduğu bölgenin anatomik ismi, hastalığın anatomik terimlerle isimlendirilmesini dolayısıyla da lokalize olduğu yerin hastalığın ismi tanımlanırken birlikte söylenmesine de neden olur.

Ense bölgesinde (regio atlanto-occipitalis) oluşan her türlü şişliğe talpa adı verilir. Mandibulanın alt tarafında (regio submandibularis) oluşan abselere submandibular apseler, cidago bölgesinde (regio interscapularis) oluşan şişkinlikler apse, flegmon, hematom ve bursitisi akla getirirken bu lezyonlar bazen fistül ile sonuçlanabilirler.

Tuber olecrani bölgesinde oluşan yumuşak ya da sert şişkinlikler bu bölgedeki bursa mukoza subkutaneanın yangısını (bursitis olecrani), karpus ekleminin ön yüzündeki yumuşak ya da sert şişkinlik prekarpal olarak yer alan bursa mukoza subkutaneanın yangısını (bursitis precarpalis) akla getirir.

Göbek bölgesinde (regio umbilicalis) oluşan ve üzerine basınç uygulandığında küçülen, basınç kaldırıldığında tekrar şekillenen şişkinlik göbek fıtığını (hernia umbilicalis), karın duvarının sağ veya sol yarımında travmatik nedene bağlı olarak oluşan ve aynı özellikler gösteren şişkinlikler  karın fıtığını (hernia abdominalis), erkek hayvanlarda çoğunlukla tek taraflı olarak skrotumun hacmini artıran ve yine aynı özellikler gösteren (her zaman göstermeyebilir) şişkinlik kasık ve testis kesesi fıtığını (hernia inguinalis et scrotalis) tanımlar.

Hastalıklı bölgenin yerinin tam belirlenebilmesi anatomik terimlerle yapılır. Önce anatomik bölge belirtilmeli, daha sonra lezyonun bunun neresinde olduğu yine anatomik terimler kullanılarak isimlendirilmelidir. Hastalıkla ilgili lezyon hayvanın orta hattında ise median, orta hatta göre sağ veya sol yarımda bulunması durumunda sağda – solda, ekstremitenin iç – dış kısmında bulunuşuna göre medial – lateral, lezyonun hayvanın veya ekstremitenin ön – arka tarafında bulunuşuna göre kranial (anterior) – kaudal (posterior), ekstremitedeki lezyonun vücuda yakın – uzak oluşuna göre proksimal – distal, vücuttaki lezyonun hayvanın sırtına veya karnına doğru bulunuşuna göre dorsal – ventral gibi terimlerle ifade edilir.

Bacaktaki bir lezyonun yeri tanımlanırken eklemin açıcı (gerici)  yüzleri ekstensor, bükücü yüzleri fleksor terimleri ile belirlendiği gibi atlarda ön bacaktaki fleksor yüze volar (palmar), arka bacaklarda ise plantar yüz, ön ve arka bacaklarda ekstensör yüze dorsal yüz de denilmektedir. Metakarpusun medial yüzünde Şekillenen kemik şişkinlikleri süro, tarsal eklemin disto-medialinde oluşan kemik şişkinlikleri ise eparven olarak tanımlanır.

Direkt inspeksiyonla belirlenen lezyonun şekli ve boyutları bazı cisimlere veya nesnelere benzetilir. Şişkinlikle karakterize lezyonlar; apse (doku arasında irin toplanması), tümör (ur-neoplazm), hematom (dokular arasında kan toplanması), osteofit (eksostoz-yeni kemik üremesi), fıtık (hernia), fındık, ceviz, yumurta, elma, yumruk, karnabahar gibi büyüklükte diye tanımlanabilirler. Lezyonun ebatlarıda; metal para büyüklüğünde, bir el ayası genişlikte veya santimetre (cm) olarak belirlenebilirken, lezyonun şekli; düzgün, düzgün olmayan, köşeli, dört köşe, üçgen şeklinde, yuvarlak ya da eliptik diye ifade edilir.

Direkt inspeksiyonla lezyonun ya da lezyonun bulunduğu bölgenin renginin belirlenmesi hekime hastalık hakkında fikir verir. Hayvanların derisi genellikle pigment maddelerinden zengin olduğundan koyu bir renkte görünür. Beyaz kıl örtüsüne sahip atlarda deride kırmızılık ya da solgunluk görülebilir. Görülen lezyonun rengi açık-koyu dışında; sarı, siyah, kırmızı, yeşil, mor gibi renklerle tanımlanabilir. Melanom siyah renkte gözükür. Ayrıca bir lezyon üzerindeki bir akıntının, salgının, irinin karakteride gözlenebilir. İçerisinden akıntısı gelen patolojik oluşum değerlendirilerek kaynağı hakkında fikir söylenebilir. Ayrıca bir bölgeye-yaraya bir ilaç uygulanmışsa rengine göre hangi ilacın kullanıldığı söylenebilir. Yara ve çevresindeki kanarya sarısı bir renk rivanol, kahverengi bir renk teinture de iode ya da povidone iode, mor bir renk potasyum permanganat ya da metilen mavisi gibi antiseptiklerin kullanıldığını gösterir.

Mukoza ve konjunktivalar normalde gülgüni (kırmızımtırak-açık kırmızı) renktedirler. Şayet, mukoza veya konjunktivalardaki renk beyaz, solgun renge dönüşürse bir kansızlığı (anemi), koyu kırmızı bir renge dönüşmüş ise ateşli bir infeksiyonu; konjunktivaların yangısı (conjunctivitis), ağız mukozası yangısı (stomatitis), diş eti yangısı (gingivitis), dil yangısı (glossitis), vajinanın yangısı (vajinitis)’nı yansıtabilir. Gözün sclerasının sarı bir renk alması sarılığı (icterus), siyanotik bir renk alması ise hipoksiyi gösterir. Gangrenli ve nekrozlu lezyonların görünümü doku ölümü nedeniyle koyu yeşil, siyaha yakın bir renk gösterir. Hayvanın çıkardığı idrarın rengi kırmızı ise hematuriyi, koyu-siyah ise myoglobinüriyi tanımlar.

Bir yaranın değerlendirilmesinde yaradaki renk değişimi yaranın prognozu açısından önemlidir. Yara açık kırmızı bir renkte ise iyileşmeye başladığını, solgun bir renkte görülmesi iyileşmenin yavaş olduğunu gösterirken yara üzerinde sarımsı bir akıntının olması yaranın sızıntılı ve enfekte olduğunu, üzerinde kurumuş siyah-kahverengi renkte parçaların görülmesi yara yüzeyinin kabuklaştığını gösterir.

Bir bölgede bir büzüşme; sikatriks, izi varsa o bölgede daha önceden bir yaranın olduğu ya da operasyonun yapıldığını gösterir. Trachea üzerinde bir yara izinin bulunması daha önceden bir traketomi operasyonun yapıldığını, açlık çukurluğunda (fossa paralumbalis) ya da ventral-median hattaki uzun bir yara izi buralarda karın duvarının operasyonla açıldığını (laparotomie-celiotomie) akla getirir.

Bazı kemiksel şişkinlikler, eklemlerin ekstensor yüzlerinde ya da fleksor tendolar üzerinde noktalar ya da çizgiler şeklinde yanık izini andıran izlerin bulunması bu bölgelere koterizasyon uygulandığı fikrini verir.

Direkt inspeksiyonla, kısmi veya tam felç durumlarında ya da bir ekstremitenin uzun süre bandaj ile hareketsizliğinin sağlandığı durumlarda kas gruplarındaki küçülme (atrophy) gözlenebilir.

Hayvanlarda, özellikle de atlardaki, terleme gözlenebilir. Bu bir hastalık durumunu, genellikle de sıkıntılı-sancılı bir görünüme neden olan (kolik, kızılkurt-kum sancısı) hastalığı, belirler.

Kolumna vertebralisin, özellikle torakal ve lumbal bölgesindeki çukurlaşma (ventral deviasyon, lordosis), kamburlaşma (dorsal deviasyon, kyphosis), yana doğru bükülme (lateral deviasyon, scoliosis) ve sivri, keskin bir çıkıntı (gibbosite) gibi duruş bozuklukları ile ön ve arka bacaklardaki açılı değişiklikler (X-O-K bacaklılık) direkt inspeksiyonla tanınır.

Bazı organ ve dokuların derinliklerinin ve boşluklarının muayenesi direkt inspeksiyon ile yapılamaz. Bu yapıların muayenesi bir alet kullanılarak yapılır. Örneğin dış kulak yolunun (meatus acusticus externus) muayenesi otoskop, burun boşluğunun (cavum nasi) muayenesi rinoskop, larenks ve farenks bölgesinin muayenesi laringoskop, gözün derin katlarının ve fundusun muayenesi oftalmoskop, yemek borusu (esophagus) ve midenin muayenesi endoskop, idrar kesesi (vesica urinaria)’nin muayenesi sistoskop, rektumun muayenesi rektoskop, eklem boşluğu (cavum articularis)’nun muayenesi artroskop, karın boşluğunun muayenesi laparoskop gibi araçlar (vasıtalar) ile yapılır.

Karın boşluğunun röntgen ile muayenesi

Evcil ve yabani hayvanların dış hastalıklar yönünden muayenesi; hasta hayvan hakkında hayvan sahibi ya da bakıcısından hastalıkla ilgili bilgilerin alındığı hastanın özgeçmişi (anamnez) ile başlar. Aynı zamanda hasta hayvanın dış görünüş (Signalement-Eşkâl) ve sağlık durumu ile ilgili normal ve normal olmayan tavırları (Habitus)’nın izlenmesi muayenin ilk basamağını oluşturur.

Hayvan sahibi tarafından şikayet edilen hastalıkla ilgili özel sistemik muayeneden önce, anamnez, hastanın eşkali ve habitusu muayene yapan veteriner hekime hastalıkla ilgili önemli ön bilgiler verir. Bu bilgiler veteriner hekimin hastalığı tanımasında önemli ipuçları sağlar. Hasta hayvanın muayenesini yapan veteriner hekim hayvandaki yapısal (anatomik) ve görevsel (fizyolojik) bozuklukları tespit edebilmesi için sistemik bir muayene yapmalıdır. Sistemik muayeneyi yapan veteriner hekim sağlıklı hayvanda sistemi oluşturan organ veya dokuların anatomik yapılarını ve sistemlerin nasıl çalıştığını (fizyolojisini) çok iyi bilmesi gerekir. Aksi takdirde yapacağı muayenede neyin normal neyin anormal olduğunu anlayamaz.

Veteriner hekim hiçbir zaman hasta hayvanı görmeden hayvan sahibinin bilgileri doğrultusunda hastalıkla ilgili bir kanaata varmamalı ve tedavi uygulamamalıdır.

Hasta hayvanı muayene eden veteriner hekim muayeneye başlarken başarılı olacağına inanmalıdır. Anemnez alırken bir taraftan hangi muayene yöntemlerini uygulayacağına karar vermeli, bununla zaman kaybetmemelidir. İhtiyaç durumunda hastalıkla ilgili bilgilerini yenilemeli ve uygulayacağı tedavi seçeneklerini tam belirlemek için konuyla ilgili kaynaklara başvurmaktan çekinmemelidir. Veteriner hekim kendi bilgi ve deneyimini aşan hastalıklarda konunun uzmanı ya da uzmanları ile temas kurmalı ya da hasta hayvanı uzmanına göndermelidir.

Hayvanların bütün sistemleri muayene edilmelidir. Hasta hayvanı muayene eden veteriner hekim pek çok muayene yöntemlerine başvurur. Bu muayene yöntemleri; asıl muayene yöntemleri ve yardımcı muayene yöntemleridir.

Asıl muayene yöntemlerinde veteriner hekim görme, işitme, koklama ve dokunma gibi duyularını kullanır. Bunlar:

·  Görerek muayene (İnspeksiyon)

·  El ile muayene (Palpasyon)

·  Vurarak muayene (Perküsyon)

·  Dinleyerek muayene (Oskultasyon)

·  Kokunun değerlendirilmesi ile muayene

·  Ölçme ile muayene

·  Vücut ısısının değerlendirilmesi

·  Sondalama ile muayenelerdir.

Yardımcı muayene yöntemleri ise, asıl muayene yöntemleri ile tanının tam konulamadığı durumlarda, özel muayene yöntemlerinden yararlanılarak kesin tanıya yardımcı olan muayene yöntemleridir. Bunlar:

·  Görüntüleme ile muayene;

     –   Radyolojik muayene (direkt- endirekt)

     –   Ultrasonografik muayene

     –   Endoskopik muayene

     –   Tomogrofik muayene

     –   Manyetik Rezonans Görüntüleme  (EMAR)

·  Histopatolojik muayene

·  Mikrobiyolojik muayene

·  Biyokimyasal muayene

·  Parazitolojik muayene

·  Fizyolojik muayenelerdir.

       Asıl ve yardımcı muayeneler ile kesin tanı konulamadığı bazı durumlarda tanı için bazı operasyonlar yapılırki; bunlara “Diagnostik operasyonlar” adı verilir. Bunlar:

 –   Diagnostik enjeksiyonlar,

 –   Diagnostik punksiyonlar      

 –   Diagnostik laparotomi (celiotomie) lerdir.

Karın boşluğunun röntgen ile muayenesi

Hayvanın muayene sırasında genel sağlık görünümünü yansıtan tavır ve davranışları, çevreye ve uyarılara karşı ilgisi, mizacı (huyu), fiziksel görünüşü ve besi durumu dikkatle takip edilmelidir. Bir muayene şekli olarakta değerlendirilen habitusta sağlam ya da hasta hayvanın genel görünümünün değerlendirilmesi için hayvan daha çok uzaktan takip edilmelidir. Hayvan yatmış durumdayken, ayaktayken ya da yürütülerek dikkatlice izlenmelidir.

Sağlıklı hayvanların tavır ve davranışlarında bir değişiklik olmaz. Çevreye ve dış uyarılara karşı ilgilidirler. Gözleri ile çevresindeki hareketli objeleri ve kişileri takip ederler. Çevredeki seslere karşı kulaklarını çevirirler. Sahibinin uyarılarına ya da yaklaşmalarına normal cevap verirler. Sağlıklı hayvanlar ayakta dururken, dört ayağı üzerine vücut ağırlığını eşit dağıtacak şekilde basarlar. Bu durumda ekstremitelerin bütün eklemleri ekstensiyon pozisyonundadır. Eklemlerinde bir fleksiyon pozisyonu gözlenmez. Yürüyüşlerinde bacaklar arasında koordinasyon, adım boylarında ve adım yüksekliklerinde eşitlik gözlenir. Yatmalarında ve yerden kalkışlarında bir zorlanma gözlenmez.

Hasta hayvan(lar), ayakta, yürürken ya da yatmış bir pozisyonda iken değerlendirilir. Şayet, hasta hayvanın muayenesi bir ahırda ya da sürüde yapılır ise ahırda ya da sürüdeki hayvanlardan farklı olarak ne gibi tavır ve davranışlarda bulunuyorsa dikkatlice takip edilmesi gerekir.

Ayakta duran hasta bir hayvana önden, arkadan ve yanlardan belirli bir uzaklıktan bakılmalıdır. Bu, aynı zamanda,  hastanın uzaktan direkt inspeksiyonudur. Önden ve arkadan bakmalarda simetrik muayeneye, yanlardan bakılarda ise vücudun sağ ve sol yarımlarının mukayeseli olarak dış hastalıklar yönünden muayenesi yapılmalıdır.

Hasta hayvanlar, ayakta dururken çevreleri ile ilgisizdirler. Dış uyarılara cevap vermezler. Başı düşük, gözleri kapalı ve kulakları düşüktür. Hasta hayvanlar ayakta dururken, hastalıklarına göre tavır ve davranışlarda bulunurlar. Boğulmuş kasık fıtıkların (h. inguinalis)’da, testis(ler)in yangısı (orchitis) veya meme hastalıkların (mastitis)’da hayvan arka ayaklarını yanlara açar. Hasta bir hayvanın sürekli olarak inlemesi, sık sık yer değiştirmesi, yatıp kalkması, arka ayaklarını karın altına vurması ve huzursuz olması ağrılı ya da sancılı bir hastalığının olduğunu gösterir. Şayet bu hareketleri yaparken idrar yapma pozisyonu almasına rağmen idrarını yapamıyorsa hastalığının idrar kesesi ile ilişkili olduğuna, idrar yapmasını engelleyen bir hastalığının olduğuna karar verilir.

Köpeklerde perianal bölgedeki bezler (gl. circumanales) veya anal keselerin (sinus paranalis) yangılarında, köpekler sık sık anal bölgeyi yalama, ısırma ya da yere sürtme gibi davranış bozuklukları gösterirler.

Tetanoza yakalanmış bir atta, belde hafif kamburluk, baş ve boyun öne doğru gergince uzatılmış (opitotonus), dört bacaktaki bütün eklemlerde aşırı gerginlik (hiperekstensiyon), vücudun bütün kaslarında sertlik, kuyruk dik ve kalkık, yürüyüşte isteksizlik ve kaskatı bir yürüyüş gibi tavır ve davranışlar gözlenir.

Laminitis, equidelerde ve ruminantlarda tırnağın içindeki lamellar yapıları tutan önemli bir ayak hastalığıdır. Lokalize olduğu ayak ya da ayaklara göre hayvanın farklı tavır ve davranışlar sergilemesine neden olur. Tek ayaktaki laminitiste hayvan ilgili ayağının üzerine vücut ağırlığını bindirmek istemez ve bacağını fleksiyon pozisyonunda tutar. Her iki ön ya da her iki arka ayaklarındaki laminitiste ise hayvan sürekli olarak ayaklarını değiştirerek yere basar. Dört ayak laminitisinde ise hayvan ayakları üzerinde duramaz, genellikle yatmayı tercih eder.

Hasta hayvanlar, hareketleri sırasında hastalıkları ile ilgili olarak tavıt ve davranışlarında değişiklikler gösterirler. Özellikle, hareket sistemini oluşturan kas, tendo, kemik, ligament, eklem gibi yapıların hastalıkları ve bu hareket sistemini kontrol eden sinir sisteminin hastalıkları ile ilgili olarak tavır ve davranışlar sergilerler. Ekstremiteyi oluşturan sert ve yumuşak dokularla ilgili (ostitis, osteomyelitis, arthritis, myositis, tendinitis, tendovaginitis, fracture, luxation, subluxation vb.) hastalıklarda ya da ayak hastalıkları ile ilgili olarak, hastalığın şiddetine, derecesine ve lokalize olduğu yere göre farklı derecelerde ve şiddette yürüyüş bozukluğu (topallık) görülür. Merkezi sinir sistemi ve servikal spinal lezyonlarla ilgili olarak yürüyüş sırasında ön ve arka, özellikle de arka bacaklar arasındaki uyumsuzluk, koordinasyon bozukluğu, hayvanın düşecekmiş gibi sallanarak yürümesi (ataksi) görülür.

Orta ve iç kulak hastalığı (otitis media, otitis interna) bulunan hayvan, yürüyüşü sırasında başını hasta kulak tarafına eğer ve aynı tarafa doğru dönme hareketleri yaparak yürümeye çalışır, hatta bu hareketleri sırasında sık sık düşer (vestibular paralysis).

Lumbal spinal lezyonlarla ilgili olarak arka bacaklarda hareket ve duyu algılaması azalmasına ya da kaybına bağlı olarak hareket sırasında arka bacakların vücudun arkasında süründüğü görülür (paraplegia). 

Hayvanlar hasta değillerse yattıkları yerden uyarıldıkları zaman hemen kalkarlar. Atlar genellikle ayakta dinlenirler. Normalde yattıklar zaman yan yatarlar ve ayaklarını uzatırlar. Atların, sığırlar gibi ayaklarını karın altında toplayarak yatmaları normal değildir. Sığırlar, bacaklarını karın altında toplayarak göğüs üzerine ve hafif yana doğru yatarlar. Hasta olan sığırların yerden kaldırılması oldukca güçtür. Bazı ineklerin, güç doğumu takiben arka bacaklarını yanlara açmış (abduction) olarak yatmaları görülür (obturator paralysis, calving paralysis).

Muayenesi yapılan hayvanın besi durumu hastalıklara karşı dayanma gücünü,   uygulanacak tedavinin seçimini ve ilave tedaviler (vitaminler, mineraller) gerektirip gerektirmediğini gösterir. Hayvanın besi durumu iyi, orta ve zayıf olarak değerlendirilerek hastalıkların oluşu, seyri ve iyileşmesi hakkında da bilgi verir.

Besi durumu iyi olan hayvanların vücut yapıları normal görünür. Vücut ağırlıkları, yaşının gerektirdiği değerlerdedir. Baş, boyun, göğüs, sırt ve bacaklar bir bütün içinde görünür. Kas yapıları kuvvetlidir. Hastalıklara karşı dayanıklılığı oldukca iyidir. Esas tedaviye ilaveten bir ek tedaviye ihtiyaçları yoktur.

Besi durumu orta olan hasta hayvanların vücut yapıları zayıf görünümlüdür. Kaslardaki zayıflıktan dolayı vücudun bazı bölgelerindeki kemik çıkıntıları daha belirgindir. Hastalıklara karşı dayanıklıkları normaldir. Duruma göre ilave tedaviye ihtiyaç duyarlar.

       Besi durumu zayıf olan hasta hayvanların vücut yapısı zayıf ve kaşektik görünümdedir. Deri donuk, sertleşmiş ve elastikiyetini kaybetmiştir. Kaslarda zayıflık ileri derecede olup kemiklerdeki çıkıntılar, özelliklede kostaların inspeksiyonla sayılmaları daha belirgin hale gelir. Besi durumu zayıf hasta hayvanların hastalıklara karşı direnci oldukca düşüktür. Normal tedaviye ilaveten ek tedaviler gerektirebilirler.

Hayvanlardaki besi durumunu etkileyen nedenler farklılık gösterir. Bunlar bakteriyel va viral hastalıklar, yaşlılık, uzun süre aç kalma, paraziter invazyonlar, dengesiz besleme, tümöral oluşumlar, aşırı sıvı kaybı ve dehidrasyon olarak sayılabilir.

Besi durumu iyi gibi değerlendirilen, fakat bir hastalık olan şişmanlık (obesite), vücudun aşırı yağlanmasıdır. Obesite, sistemik hastalıklardan ileri geldiği gibi daha çok aşırı yem tüketimine karşılık hareketsizlik sonucunda oluşur. Obesitenin en önemli nedenini ise endokrin bezlerdeki fonksiyon bozuklukları oluşturur. Obesiteli hayvanlar hastalıklara karşı dayanıksızdırlar. Obesite, ameliyatlarda ihtiyaç duyulan normal anestezik madde miktarının artmasına, dolayısı ile anesteziye giriş ve çıkışta problemlere neden olur. Ayrıca obesiteli hayvanlarda yağ dokusu operasyonun dikiş aşamasında yara kenarları arasına girerse, operasyon yarasının iyileşmesini geciktirir.

Karın boşluğunun röntgen ile muayenesi

Hayvanlar, hastalıkları ile ilgili şikayetlerini söylemeye muktedir değillerdir. Hayvanlardaki hastalığın oluşu, görünüşü, seyri ve hastalığın geçirmiş olduğu değişimler hakkında hayvan sahibi ya da bakıcısından bilgi almaya amamnezis veya hastanın özgeçmişi adı verilir. Çok dikkatli ve doğru bir anamnez, hastalığın tam ve kolay tanınmasını kolaylaştırır.

Anamnez için sorulan sorular, hasta sahibinin ya da bakıcısının kültür seviyesi dikkate alınarak, bilimsel sözcükler kullanılmadan, basit, anlaşılabilir cümlelerden oluşması gerekir.

Bazı hasta sahipleri, hastaya uyguladıkları fakat sonuç alamadıkları kendi uygulamalarını gizleyebilirler. Bu gibi uygulamalar, tecrübeli klinisyen tarafından hasta üzerinde gözlenebilir yada hasta sahibine yönelteceği sorulara alınan cevaplarda ortaya çıkartılabilir.

 Dış hastalıkların tanısının konulması açısından önemli bir muayene yöntemi olan anamnez, hastada diğer muayeneler yapılmadan, hastalığın tanısının konulmasında hekime önemli ipuçları sağlar. Anamnez için,  hayvan sahibi ya da bakıcısına yöneltilecek sorular, hastanın muayenesinden önce, muayene sırasında, muayene sonrasında ya da hekimin uygun bulduğu bir zamanda sorulabilir.

Anamnez alınırken sorulacak sorular, hasta sahibinin şikayet ettiği sistemde yoğunlaşırken, sistemle ilişkili diğer sistemlerle ilgili sorular da sorulmalı ve hasta sistematik muayeneden geçirilmelidir.

Anamnezi alan hekim, hasta sahibine doğru sorular sormalı, hastalıkla ilgisi olmayan ve anlaşılamayan sorular sormamalıdır. Hekim, hasta sahibinin hastalıkla ilgili teşhis ve tedavisini kendi muayene sonuçlarından ayrı değerlendirmelidir. Hekim, hasta sahibi ile tartışmaya neden olacak, hekime yakışmayan tavır ve davranışlara fırsat vermemelidir. Hekim, hasta sahibinin hastasına ilgisini çekmeli, hastalığın ciddiyeti hakkında, muayene, teşhis ve tedavi ile ilgili tüm mali giderler konusunda hasta sahibini bilgilendirmelidir.

Çok dikkatli ve doğru bir anamnez için hasta sahibine sorulabilecek sorular ve amaçları şu şekilde sıralanabilir:

 Hayvanınızın Nesi Var,

 Şikayetiniz Nedir?

Bu soru ile hayvandaki hastalığın hangi sistemle ilgili olduğu öğrenilir. Hastadaki, öksürük şikayeti solunum sistemiyle ilgili, topallık şikayeti hareket sistemiyle ilgili, doğum kanalından bir akıntının geldiği şikayeti dişi genital sistemle ilgili, yeme, içme ve defekasyondaki bir düzensizlik ya da bozukluk sindirim sistemi ile ilgili, bacaklarından birini ya da birkaçını kullanamaması, hareket ve duyarlılıktaki kayıp şikayeti sinir sistemi ile ilgili bir hastalığı hatırlatır.

 Hayvanınız Ne Zamandan

 Beri Hastadır?

Anamnezde bu soru ile hastalığın başlangıç zamanı ve geçen süre hakkında bilgi edinilir. Hastalık yeni başlamış ya da üzerinden birkaç saatten bir gün kadar bir süre geçmiş ise perakut bir hastalık olarak değerlendirilir. Hastalığın oluşu üzerinden bir günden bir haftaya kadar bir süre geçmiş ise akut bir hastalık, hastalığın oluşu üzerinden iki haftaya yakın bir süre geçmiş ise subakut bir hastalık ya da hastalığın oluşu üzerinden iki haftadan daha uzun bir süre geçmiş ise kronik bir hastalık olarak isimlendirilir.

Hastalığın ne zaman başladığının bilinmesi hastalığın prognozu ve uygulanacak tedavinin belirlenmesi açısından önemlidir. Perakut ve akut hastalıklarda prognoz genellikle iyi olarak değerlendirilir. Bu dönemlerde uygulanacak tedavi iyileşme süresini kısaltacak ve tedavi masraflarını azaltacaktır.  Subakut ve kronik hastalıklarda prognoz, genellikle şüpheli ya da olumsuz olarak değerlendirilir iken uygulanacak tedavilerden sonuç almak oldukca zor, zaman alıcı ve masraflı olabilir. Tedavilerden bazen sonuç almak mümkün olmayabilir.

Hastalık Nasıl Başladı?

Aniden mi, Yoksa Zamanla mı Gelişti?

Hastalıkların pekçoğunun nasıl geliştiği hekim tarafından bilinsede, hastalığın tabiatı ve gidişi (prognozu) hakkında bilgi edinilmesi gerekir. Kırık (fracture), çıkık (luxation), burkulma (distortion), kas-tendo kopması (ruptur), yara (wound) ve dokular arasında kan toplanması (haematome) gibi pekçok hastalıklar, hastalığı oluşturan etkinin etkilemesi ile birden bire oluşurlar.

Tümör, kemikler üzerinde yeni kemik oluşumları (osteofit, exostoz), eklem boşluğunda mikropsuz sıvı toplanması (hydarthrose), eklem içinde yeni doku üremeleri ve eklem hareketlerinin azalması ya da kaybolması (arthrose, ankylose) gibi pekçok hastalıklar birden bire değil zamanla meydana gelen hastalıklardır. Aniden gelişen hastalıkların muayenesindeki manüplasyonlarda daha dikkatli ve nazik olunması gerekirken, zamanla gelişen hastalıkların muayenesindaki manüplasyonlarda ise buna ihtiyaç duyulmaz. Ayrıca, aniden oluşan hastalıkların birçoğunda uygulanan sağaltımda ki başarı, zamanla gelişen hastalıklarda uygulanan tedavilerden yüksektir.

Hastalığın Seyri Nasıldır?

Hastalık Bulguları Artmakta mı, Yoksa Azalmaktamıdır?

Hastalıkların oluşumundan itibaren bulgularında zamanla artma, azalma ya da kaybolma görülebilir. Hastalığın seyrindeki değişimlerin tespit edilmesi, prognozun değerlendirilmesi, teşhisi ve uygulanacak tedaviye cevap verip veremiyeceğinin belirlenmesi açısından önemlidir. Topallık, bir hastalık olmayıp lokomotor sistemi oluşturan yapılardan birinin ya da birkaçının hastalığının en tipik bulgusudur. Hastalığı oluşturan nedenin etkimesi ile şiddetlenen topallık, nedenin etkimesinin azalması, ortadan kalkması ya da geçen süreye bağlı olarak azalma gösterir.

 Hastalık Nasıl,

Hangi Şartlarda Oluştu?

Hastalığın hangi durumda ve şartlarda şekillendiğinin bilinmesi, hastalık ile hazırlayıcı ve yapıcı nedenlerin ortaya çıkartılması, dolayısı ile nedenlere yönelik tavsiyelerin yapılabilmesi açısından önemlidir. Kırık, çıkık, iç kanama, karın fıtığı, kas-tendo kopmaları ve yaraların pekçoğu kazalara, özellikle de trafik kazalarına bağlı olarak oluşurken, raşitizm ise doğum sonrasında mineral madde; kalsiyum ve fosfor, dengesizliği ya da yetersizliğine bağlı olarak, özellikle de güneş ışığına çıkartılmayan yavru hayvanlarda zamanla gözlenir. Av köpeklerinde ateşli silah yaralanmalarına ve dış kulak yolu yabancı cisimlerine daha çok rastlanır. Atlarda nallamadan sonra görülen topallığın, tırnak tabanının fazla yontulmasına, hatalı nal kullanılmasına, nal mıhlarının canlı tırnağa değmesi ya da canlı tırnağı sıkmasına bağlı olarak oluşabileceğini akla getirir. Sığırlarda ayak hastalıklarının çoğu ahır ve barınak zemininin bozuk ve kirli olması, hareketsizlik, doğum sonrası hastalıklarya da besleme bozuklukları sonucu oluşur.      

 Hayvanda

 Başka Bir Hastalık Var mı?  

Bazı dış hastalıklar, birçok iç hastalığa bağlı olarak şekillenebilir. Bu gibi durumlarda dış hastalıktan daha çok, birincil hastalık olan iç hastalığın dikkate alınması ve tedavi edilmesi gerekir. Sığırlarda sinovial kese hastalıklarının bir nedeni de, pekçok sistemi tutan tüberküloz ve burusella infeksiyonlarının da dikkate alınması gerekir. Ayrıca sığırlarda bir ayak hastalığı olan laminitis’in nedenlerinden gastrointestinal sistem infeksiyonları ile postpartum hastalıklardan retensiyo sekundinarum, metritis ve mastitis dikkate alınmalıdır. Özellikle hayvanlarda metabolizma bozukluklarına, mineral madde, vitamin yetersizlikleri ve endokrinal bozukluklara bağlı olarak pekçok dış hastalıklar gelişebilir.

Hastalık İçin Daha Önce

Herhangi Bir Tedavi Uygulandı mı?

Bu soru ile hastaya uygulanan tedavinin doğru, yeterli, yetersiz ya da yanlış olup olmadığının belirlenmesi ile takip edilecek yol belirlenir. Uygulanan tedavi doğru ve yeterli ise tedaviye son verilir. Tedavi doğru ve yetersiz ise tedaviye devam edilir. Şayet uygulanan tedavi yanlış ise tedavi değiştirilir ve hekimin uygun bulduğu yeni tedavinin uygulanmasına başlanır. Ayrıca hekim, hasta sahibine yönelteceği dikkatli sorularla hastaya uygulanan ve hastalığı daha da kötüleştiren amprik uygulamaları belirleyebilir.

 Hayvan, Daha Önce

 Aynı Şekilde Hastalandı mı?

Bazı hastalıklar uygun sağaltım yöntemleri ile tedavi edildikten sonra, hastalık zamanla, şartlar uygun olduğunda yeniden nüks edebilir. Dolayısı ile hastalığın yeniden nüks etmiş olması ilk hastalık döneminde uygulanan konservatif, medikal, şirurjikal ya da profilaktik tedavilerin yeterli olmadığını gösterir. Bazı tümöral hastalıklarda, tümörün şirurjikal olarak alınmasına rağmen aynı yerde ya da bölgede daha sonra tümörün yeniden oluşması nüks olayına verilebilecek en iyi örnektir.

 Eğer hayvan, sürü ya da toplu tutulan hayvanlardan biri ise, hastalığın diğer hayvanlarda da olup olmadığının sorulması, hastalığın bulaşıcı olup olmadığı, hastalığı oluşturan çevre faktörlerinin ortak olduğu ayrıca hayvanların hepsine uygulanan besleme şeklinin aynı olduğu hakkın da bilgi edinilmesini sağlar.

Hasta hayvanla ilgili olarak hekimin hayvan sahibine yönelteceği sorular bunlarla sınırlı kalmayıp, hasta hayvanın türü ve hastalığı ile ilgili olarak sorulacak sorularda değişiklikler olabilir. Bu sorular karşılığında alınan cevapların çok iyi değerlendirilmesi gerekir.

Anamnez sırasında muayene edilen hasta hayvanın genel görünümüde dikkate alınmalıdır. Hasta hayvanın dış yapısal şekli (eşkâl, signalement) ve hastanın muayene sırasındaki genel (sağlık) görünümü (habitus)  hastalığın tanınması için hekime yardımcı olur.

Karın boşluğunun röntgen ile muayenesi
        Hastalık,  kısaca organizmanın normalden ayrılışı olarak ifade edilirsede geniş anlamda sistemleri oluşturan organların ya da dokuların fizyolojik fonksiyonlarının veya anatomik bütünlüklerinin bazı faktörlere bağlı olarak bozulması olarak tanımlanır. Hastalığın oluşmasında etkili olan faktörlere etiyolojik faktörler adı verilir. Dış hastalıklar yönünden travma ve kontüzyonlar en önemli etiyolojik faktörlerdir. Ayrıca metabolik bozukluklar, genetik bozukluklar, infeksiyon etkenler, çalışma ve barınma şartlarındaki bozukluklar, bağışıklık sistemindeki yetersizlikler, çevresel faktörler, hayvan sahiplerinin ilgisizliği, ekonomik yetersizlikler diğer etiyolojik faktörlerdendir.
 
        Hastalık, meydana geldiği doku ya da organlarda bazı görünümlerin, belirtilerin ortaya çıkmasına neden olurken aynı zamanda da hastada bazı değişikliklere neden olabilir. Bu görünümlere, değişikliklere genel olarak klinik bulgular, klinik görünümler ya da klinik semptomlar adı verilir. Bir hastalığın adı (teşhisi, diagnozu), bu bulguların dikkatli ve doğru değerlendirilmesi ve yorumlanması ile konur. Hastalıkla ilgili bulgular lokal, genel, görevsel ve uzak bulgular olarak değerlendirilir.
      Lokal Bulgular
 
         Hastalığın bulunduğu doku ya da organda hastalıkla ilgili olarak oluşan normalden ayrılış durumlarıdır. Bunlar, çoğunlukla kırmızılık (hiperemi), şişkinlik, sıcaklık (hipertermi) ve ağrıdır. Bu lokal bulgular, hastalığı oluşturan nedenlerin şiddetine, sürekliliğine, hastalığın oluştuğu bölgeye ve hastalığın süresine bağlı olarak az çok değişebildiği gibi her hastalıkta bu lokal bulguların hepsini aynı anda görmek ya da belirlemek mümkün olmayabilir. Örneğin, deride oluşan birinci derecede yanık olaylarında lokal olarak kırmızılık, ağrı ve sıcaklık belirlenirken şişkinlik gözlenmez. Bu bulgulara ilaveten şişkinliğinde görülmesi ikinci derecede bir yanığı tanımlar ki bu, hastalığı oluşturan nedenin daha şiddetli olduğunu gösterir.
 
          Fıtık, bir hastalık olarak tanımlanmasına rağmen normal fıtıklarda şişkinlik dışında diğer lokal bulgular gözlenmez. Buna rağmen boğulmuş, komplike fıtıklarda ise diğer bulgularıda görmek mümkündür. Deri, mukoz membran ya da organ yüzeylerinin anatomik bütünlüklerinin bozulduğu yaralarda, yara kenarlarının açıklığı ve oluşan kanama lokal  bulgular olarak değerlendirilir. İçerisinden doğal ya da patolojik bir akıntı gelen ve fistül olarak isimlendirilen lezyonlarda ki delik ve akıntı da lokal bulgular olarak değerlendirilir.
 
 
Genel Bulgular
 
 Dış hastalıkların pek çoğunda oluşmamakla beraber bazı dış hastalıklarda oluşan ve hastanın bütün sistemlerinde az çok fizyolojik fonksiyon bozukluklarını tanımlayan değişikliklerdir. Bunlar vücut ısısında ki değişiklikler; vücut ısısının normalin üzerine çıkması (hipertermi) ya da normalin altına düşmesi (hipotermi),  dakikada ki solunum ve kalp vurum sayısında ki değişiklikler, hasta hayvanda ki verimin düşmesi;  günlük süt miktarının azalması, canlı ağırlığın azalması, hizmet gücünde azalma, hastanın tavır ve davranışlarında ki değişiklikler; sürekli yatması, ayakta kalması, dış uyarılara karşı cevapların değişmesi ya da farklı davranışlar göstermesi, yem alma ve su içmede ki değişiklikler, sıvı ve elektrolit dengesi ile asit-baz dengesinde ki değişiklikler genel bulgular içinde değerlendirilir.
 
 
Görevsel Bulgular
 
 Hastalığın bulunduğu doku ve organ hangi sistemde ise o sistemin normalde yapması gereken fizyolojik fonksiyonlarda ki değişikliklerdir. Bu değişiklikler, fizyolojik fonksiyonların kaybolması (disfonksiyon), azalması (hipofonksiyon) veya artması (hiperfonksiyon)şeklinde olabilir.
 
Gözün transparant ya da diğer yapılarından herhangi birisindeki hastalık durumunda oluşan görme bozuklukları, gastrointestinal sistemin herhangi bir bölgesinde ki  hastalıkla ilgili gelişen sindirim bozuklukları, üriner sistemi oluşturan yapıların herhangi birinde ki hastalık durumunda oluşan ürinasyon bozuklukları, ekstremiteyi oluşturan kas, kemik, tendo, ligament ve eklemler ile ilgili ya da bu yapıların beslenmesini sağlayan damarlar veya innervasyonunu sağlayan perifer spinal sinirler ile ilgili hastalık durumlarında ortaya çıkan yürüyüş bozuklukları, üst ve alt solunum sistemi ile ilgili hastalıklarda oluşan solunum bozuklukları, kalp ve damarlar sisteminde ki hastalıklarla ilgili dolaşım bozuklukları görevsel bulgulara verilebilecek örneklerdendir.
 
 
Uzak Bulgular
 
 Bazı hastalıklarda, hastalığın oluştuğu doku ya da organdan daha uzakta ki doku ya da organda hastalıkla ilgili olarak gelişen birtakım bozukluklardır. Bu tür bulgular, daha çok herhangi bir bölgede damar veya siniri etkileyen lezyon ile ilgili olarak gelişir. Lezyon, oluştuğu bölgede damar bütünlüğünde bozukluğa neden olmuş ise bu, damarın vaskülarizasyonunu sağladığı uzak dokularda beslenme bozukluğunun gelişmesine neden olur. Aynı durum, ekstremiteye herhangi bir seviyede bilinçsizce turnike uygulanması veya operasyon sırasında gereksiz yere herhangi bir arterin ligatüre edilmesi sonucunda da gelişebilir. Oluşan lezyon ya da kitlenin bölgede bulunan sinir üzerine oluşturacağı basınca bağlı olarak sinirin innerve ettiği kas gruplarında ortaya çıkan fonksiyon ya da şekil bozukluğu, neromiyopati,  uzak bulgulara verilebilecek örneklerdir.
 
Bulgular aynı zamanda objektif ve subjektif bulgular olarakta değerlendirilir. Objektif bulgular, hastanın muayenesi sırasında hekimin gözlediği ve belirlediği bulgulardır. Hastalıkla ilgili olarak belirlenen lokal şişkinlik, renk değişikliği, lokal hipertermi,  bozulmuş anatomik bütünlük ve fonksiyon bozukluğu objektif bulgulardır. Hastalıkla ilgili olarak belirlenen ağrı ise hastadan hastaya veya muayene yapan hekimden hekime göre değiştiğinden subjektif bulgu olarak yorumlanır.
 
Beşeri hekimlikte hasta, kendisi ile ilgili şikayetlerini hekime anlatabilmesine rağmen veteriner hekimlikte ise hasta ile ilgili şikayetlerin büyük bir kısmı hayvan sahibi tarafından hekime aktarılır. Veteriner hekim, hayvan sahibi ya da bakıcısından hastalıkla ilgili olarak çok dikkatli bir anamnez almalı ve hastalığın tanısını koyabilmek için bütün muayene yöntemlerine başvurmalıdır.
 
Bazı hastalıklarda, bütün muayene yöntemleri uygulanmış olmasına rağmen kesin tanı konulamayabilir. Böyle bir durumda hastalığın kesin tanısını koyabilmek için cerrahi müdahalelere başvurulur. Diagnostik operasyon(lar) olarak isimlendirilen bu müdahale(ler) basit bir punksiyon ya da bir ameliyat olabilir.
 
İçerisinde sıvı özellikte bir içerik bulunan herhangi bir şişkinliğin içeriğinin karakterini öğrenmek için aseptik şartlarda yapılan delme işlemi (diagnostik punksiyon) ya da karın boşluğunda belirlenen herhangi bir kitlenin kesin tanısı için karın duvarının uygun bir yerden açılması işlemi (diagnostik laparotomi, celiotomi) diagnostik operasyonlardandır. Ayrıca nedeni tam belirlenemeyen topallıklarda şüpheli anatomik bölgeye ya da bu bölgeyi innerve eden perifer sinir uzamına aseptik şartlarda lokal anestezik madde enjekte edilerek tanının yapıldığı girişimler (diagnostik enjeksiyon) de diagnostik operasyonlardan sayılır.

Karın boşluğunun röntgen ile muayenesi

   Kaliteli ve sağlıklı bir üretimde çevre ve çalışanların temiz ve sağlıklı olması gerektiği gibi, işletmede gerçekleştirilecek etkin ve dönemsel bir temizlik ve dezenfeksiyonda büyük bir önem taşımaktadır. Mikroorganizma kontaminasyonu ve yayılması ile bunların olumsuz etkilerinin önlenmesinde temizlik ve dezenfeksiyonun büyük bir rolü bulunmaktadır.   Temizlik: Gıda ile temas eden alet- ekipman ve çeşitli yüzeydeki  kir ve gıda artıklarının uzaklaştırılması ve bunların mikroorganizmalar için çoğalma ortamı şeklinde dönüşmesinin önlenmesidir.   Temizlik işlemi ile gözle görülen kir ve artıkların yanı sıra gözle görülmeyen mikroorganizmaların önemli bir kısmının da uzaklaştırılması söz konusudur.            Dezenfeksiyon: Temizlik aşamasından sonra ortamdaki ürüne kontaminasyon kaynağı, olabilecek mikroorganizmaların tümünün öldürülmesi yada zararlı etkeni yapmayacak en düşük düzeye indirilmesidir.    Temizlik alanında bulundukları yerlerden alınan ve serbest hale geçirilen mikroorganizmaların bir kısmı, suyla birlikte daha geniş bir yüzeye yayılma olanağı bulabilmekte  ve bu yeni  ortamda  üreyerek bir sonraki üretimde olumsuz etkiler oluşturabilmektedir. Bu nedenle işletmede yapılacak temizliği mutlaka uygun bir dezenfeksiyon işlemi izlemelidir. 

    Gıda sanayiinde kaliteli ve güvenli bir ürün elde edilmesi, iyi bir teknolojinin yanı sıra işlemeye uygun, sanitasyon programının uygulamasıyla gerçekleştirilebilir. Kaliteli ve sağlıklı bir üretimde çevre ve çalışanların temiz ve sağlıklı olması gerektiği gibi, işletmedeki alet –ekipman ve tüm yüzeylere etkin ve periyodik bir temizlik ve dezenfeksiyon işlemi söz konusudur.   Temizlik işlemi             Gıda sanayiinde kaliteli ve güvenli bir ürün elde edilmesi, iyi bir teknolojinin yanısıra işlemeye uygun, sanitasyon programının uygulamasıyla gerçekleştirilebilir. Kaliteli ve sağlıklı bir üretimde çevre ve çalışanların temiz ve sağlıklı olması gerektiği gibi , işletmedeki alet –ekipman ve tüm yüzeylere etkin ve periyodik bir temizlik ve dezenfeksiyon işlemi söz konusudur.  Ham maddenin işletmeye girmesinden son ürün elde edilmesine kadar üretimin tüm aşamalarında , ürüne çeşitli kaynaklardan mikroorganizma kontaminasyonu söz konusudur. Mikroorganizma faaliyetleri sonucu işlenen üründe yapı, tat ve aroma değişebilmekte ,böylece kalite düşmektedir. Diğer yandan gıda maddesinde çok sayıda mikroorganizma bulunması pastörizasyon ve sterilizasyon gibi ısıl işlemlerin uygulanmasını da güçleştirmektedir. Bu gibi durumlar işletmelerde ekonomik kayıplara neden olduğu gibi , kontamine olmuş gıdaların tüketilmesi insan sağlığı açısında da sorunlar yaratacaktır. Mikroorganizma kontaminasyonu ve yayılması ile olumsuz etkilerinin önlenmesinde temizlik ve dezenfeksiyon önemli rol oynamaktadır. Temizlik gıda ile temas eden alet-ekipman ve çeşitli yüzeylerdeki bütün kir ve gıda artıklarının uzaklaştırılması ve bunların mikroorganizmalar için çoğalma ortamı şekline dönüşmesinin önlenmesidir. Temizlik işlemi ile gözle görülen kir ve artıkların yanısıra gözle görülmeyen mikroorganizmaların önemli bir kısmının da uzaklaştırılması işlemidir. Etkin bir sanitasyon programı özel temizleme yöntemleri ile uygun temizleme bileşiği kullanımını içerir. Gıda işletmeleri ve ekipmanların temizliği için gerekli olan bileşikler genellikle spesifik amaçlara hizmet eden kimyasal maddelerin kompleks bir karışımıdır ve genellikle deterjan olarak adlandırılır. Yıkama veya temizlikte yüzeyde bulunan kir ve benzeri maddelerin mekanik olarak o yüzeyden uzaklaştırılması akla gelir.  Temizlik işlemi ile mevcut organizmaların önemli bir kısmı ve bunların çoğalmasına uygun artıklar ortamdan uzaklaştırılır. Bu işlem yapılırken ısı, sıcak ve soğuk su kullanıldığı gibi bazı kimyasal deterjanlar da kullanılabilir. Su tek başına bir temizlik maddesi olduğu gibi ayrıca deterjanların çözündürüldüğü bir ortamdır. Temizlikteki bu öneminden dolayı temizlikte kullanılacak su içilebilecek nitelikte olmalıdır. Ayrıca kirlerin uzaklaştırılma için kullanılan en önemli madde sudur. Su, sıcak bir durumda kullanılır ve içme suyu kalitesinde olursa en iyi netice elde edilir. Bir fabrikada ne kadar fazla su kullanılırsa, o kadar iyi bir temizleme elde edilir. Eğer temizlik için kullanılan suya biraz alkali maddeler katılırsa, kurumaya başlayan proteinlerin tekrar şişmeleri temin edilerek daha iyi bir temizleme elde edilebilir. Temizlenmesi gereken yerde daha fazla yağ bulunuyorsa bu takdirde suya nötr reaksiyon gösteren maddeler katılmalıdır. Böylece, derinliğine daha etkili bir etki elde edilerek yağların emülsiyonu sağlanmış olur. Kullanılan bu gibi kimyasal maddelerin gerek metallere ve gerekse elin derisine olumsuz yönde bir etkileri olmamalıdır. Kullanılan suyun sertlik derecesi yüksekse o zaman suyun sertlik derecesini azaltmak için silikat polifosfat ilave edip öyle kullanılmalıdır. Ancak, kaplarda fosfat artıklarının kalmamasına dikkat edilmelidir. Bunun için de bol su kullanmak gerekir. Eğer bu tarzda bir yumuşama uygulanması istenmiyorsa, diğer başka metodlara da baş vurulabilir. Kısaca temizlik için sertliği giderilmiş su, 50°C ye kadar ısıtılıp temizlenecek yerlere fışkırtılmalıdır. Sonrada bir fırça ile kuvvetlice fırçalanıp yine basınçlısu ile serbest hale geçen kirlerin uzaklaştırılması gerekmektedir. Bir çok ülkede, temizlik için basınçlı sıcak su verebilen ve hareketli özel aletler kullanılmaktadır. Bir işletmede temizlik işleminin başarısı, temizlik periyoduna ve uygulanan tekniğe bağlıdır. Temizlik periyodu , işletme ve ürünün özelliklerine göre değişebilmekle birlikte genel olarak işletmede günde enaz bir kere genel bir temizlik yapılması gerekir. İki temizlik arasında geçen sürenin uzaması halinde artıklar kurumakta ve yüzeylere daha sağlam şekilde tutunarak temizlik işlemini güçleştirmektedir. Ayrıca bu kirler güvenli gıda üretimini imkansız kılan zararlı mikroorganizmalar için uygun bir ortam oluştururlar. Bakteri fermentasyonu, kokuşma ve otolitik yıkımlanma sonucu bir sonraki üretimde beklenmedik güçlükler yaratabilir.  Bir gıda işletmesinde, temizleme yapıldıktan sonra dezenfeksiyon yapılmıyorsa, o temizliğin faydadan çok zararı vardır. Çünkü temizleme ile yerinden çıkarılıp serbest hale getirilen bakteriler, daha geniş bir yüzeye yayılmakta ve üremelerini yeni ortamda devam ettirmektedirler. Bunların öldürülmesi ancak bakterisit özelliğe sahip dezenfeksiyon maddeleri ile olmaktadır. Dezenfeksiyon maddesi önceden yapılan yıkama ve temizleme ile beraber yapılıyorsa, daha iyi bir netice alınır. Dezenfeksiyon bir takım kimyasal maddelerle mikroorganizmaların geniş ölçüde öldürülmesi demektir. Dezenfeksiyon ile herhangi bir eşya; içerdiği hastalık yapabilen, dayanıklılığı azaltan mikroorganizmalardan tamamen veya önemli bir ölçüde arınması gerekmektedir. Aylık veya 15 günlük dezenfeksiyon hiçbir zaman gayeye ulaşmaz. Bu durum, özellikle yarım sterilizasyon ile üretim yapan iş yerleri için büyük tehlikeler oluşturur. Her iş yeri, yeni gelen ham madde vasıtasıyla tekrar bakteriler ile bulaşık hale gelir. Bunların çoğu sporsuz bakterilerdir ve hepsi az bir ısıda ölebilen veya inaktive edilebilen bakteri türleridir. İşletmeler için tehlikeli olan sporlu bakterilerin vegetatif şekilleri ısıya karşı dayanıklı değillerdir. 90°C nin altında bir ısı ile hepsi öldürülebilir. Dezenfeksiyon maddelerine karşı da dayanıklı olan sporların ölmeleri, 100C nin üstünde bir ısıyla sağlanmaktadır. Dezenfeksiyon maddeleri ile sporlu bakterilerin vegetatif şekilleri öldürülerek bunların tekrar spor yapmaları önlenir.          Neden temizlik yaparız? o        Kirlilik müşterinin azalmasına ve böceklenmeye yol açar o        Mikropların çoğalmasını sağlayan maddeleri temizlemek o        Etkili bir dezenfeksiyon sağlamak o        Yabancı maddelerin bulaşma riskini engellemek o        İyi ve güvenilir iş şartlarını sağlamak o        Yasalara uymak için   Ham maddenin işletmeye girmesinden son ürün elde edilmesine kadar üretimin tüm aşamalarında, ürüne çeşitli kaynaklardan mikroorganizma kontaminasyonu söz konusudur. Mikroorganizma faaliyetleri sonucu işlenen üründe yapı, tat ve aroma değişebilmekte, böylece kalite düşmektedir. Diğer yandan gıda maddesinde çok sayıda mikroorganizma bulunması pastörizasyon ve sterilizasyon gibi ısıl işlemlerin uygulanmasını da güçleştirmektedir. Bu gibi durumlar işletmelerde ekonomik kayıplara neden olduğu gibi, kontamine olmuş gıdaların tüketilmesi insan sağlığı açısında da sorunlar yaratacaktır. Mikroorganizma kontaminasyonu ve yayılması ile olumsuz etkilerinin önlenmesinde temizlik ve dezenfeksiyon önemli rol oynamaktadır. Temizlik gıda ile temas eden alet-ekipman ve çeşitli yüzeylerdeki bütün kir ve gıda artıklarının uzaklaştırılması ve bunların mikroorganizmalar için çoğalma ortamı şekline dönüşmesinin önlenmesidir. Temizlik işlemi ile gözle görülen kir ve artıkların yanı sıra gözle görülmeyen mikroorganizmaların önemli bir kısmının da uzaklaştırılması işlemidir. Bir işletmede hijyenik koşulları sağlanması temizliğin periyodik olarak yapılmasına bağlıdır. Daha önce de belirtildiği gibi, ortam ve kullanılan aletler kirli, mikroplu olabileceği için işe başlamadan evvel her şeyin temizlenmiş olmasına dikkat edilmelidir. Bir işletmede uygulanacak temizlik işleminin başarıya ulaşması için şu parametrelere dikkat etmek gerekir.             1.Temizlenen madde (Zemin, kullanılan alet-ekipman, kıyafetler)             2.Bulaşık madde :(Kontaminant) Temizlemeyle nasıl ortadan kaldırılacağına bağlı olarak iki başlık altında incelenebilirler a)      Suda eriyebilen bileşikler: (Organik asitler, şeker, tuz içeren karışımlar, kan vb) b)      Suda erimeyen bileşikler (Bitkisel ve hayvansal yağlar) Çalışma sırasında yapışkan kontaminantlar yerçekimine bağlı olarak yatay yüzeyler üzerinde yerleşmeye başlarlar. İkinci olarak yarıklar, çatlaklar, bağlantı noktaları ve aşınmış yüzeyler içine gömülürler.             3.Temizleme yöntemi Temizlik işleminin derecesi şu faktörlerden etkilenir. 1.      Deterjan solüsyonunun konsantrasyonu, bileşimi ve sıcaklığı 2.      Deterjan solüsyonunun kirli yüzeye temas süresi 3.      Kirli yüzeyin, kirin ve temizleme yönteminin şekli  Temizlik işlemi şu aşamalardan geçilerek yapılır:             1.Temizlik öncesi aşama: Bu aşamada işletmedeki bütün parçalar sökülür ve temizliğe hazırlanır. Bu arada temizlik çözeltisi amacına uygun olacak şekilde taze olarak hazırlanıp kullanılacak hale getirilir. CIP sistemlerin de ise, gıda maddesi ile temas eden alet ve ekipman birbirleri ile borularla bağlanarak bir dolaşım sistemi oluşturulur.             2.Temizlik aşaması:             Temizlik iki farklı şekilde yapılabilir ª      Su ve sabunlu suyla yıkamakla, o        40-50°C tazyikli su ile yıkama, gerekirse kazıma, o        60-70°C sabunlu su ile yıkama, o        Tazyikli temiz Soğuk su yardımı ile durulama. ª      Tazyikli su ile yıkamakla,             Böylece yıkama işlemi; Ø      Kirin satıhtan çıkartılması, Ø      Sabunlu suda tutulması, Ø      Kirin atılması bölümlerini kapsar.             Tazyikli bol su vermek: Normal tazyikli ve 40-50C sıcaklıktaki su ile kirin büyük bir kısmı atılır. Bu temizlik işlemine insan gücü ve sert bir fırça ile yardımcı olunabilir.             Sabunlama: Yağlar alkalilerle hidrolize edildikleri zaman gliserol ile sabunlar (yağ asitlerinin alkali tuzları) meydana gelir. Sabunlar suda eriyen emülsiyon yapıcı maddelerdir. Eriyiklerinde bir miktar hidrolize uğrayarak ortama OH iyonu verirler. Bu iyonlar temizlenecek yüzeyi yumuşatarak, kirlerin kolaylıkla çıkmasını sağlarlar.  Sonra eriyikte kolloidal halde bulunan sabun kirleri absorbe ederek su ile beraber alıp götürürler. Bütün malzemeler sabunlu sıcak suyla yıkanmalıdır. Bu işlem için su ve sabunu emebilen yumuşak bir fırça kullanılmalıdır. Sabunlu su 60…70°C (el sokamayacak kadar sıcak su) olmalıdır.             Temiz su akıtarak durulama: Temizlik işlemine, Soğuk temiz suyla durulama yapılana, bütün kir ve sabun yok edilene kadar devam edilmelidir. Yukarıda anlatılan mekanik temizlik alışılagelmiş fırçalarla veya daha modern aletlerle yapılabilir. Yüzeyden iyice yapışmış kirleri çıkartmak için sert bir fırça gereklidir. Yumuşak fırça da, sabunu ve suyu emer ve ortaya çıkan kirlerin yok edilmesini sağlar. Fırçanın büyük olması, işi geniş ölçüde kolaylaştırır. Ancak, yer darlığından bu olanaktan yararlanılamaz.             Basınçlı su ile yıkama: Bazı yerleri, basit yöntemlerle temizlemek zordur. Bu gibi yerlerde temizlik makinelerinin kullanılması gerekir. Makinenin tecrübeli bir kimse tarafından kullanılmasının toz ve pisliğin çevreye yayılmaması ve makinenin hassas kısımlarının korunması yönlerinden faydaları vardır.             Yüksek basınç, buharla veya pompa ile elde edilebilir. Bu temizleme makineleri ekseriya 7-50 atmosferde ve 45-90°C’ler arasında çalışmaktadır. Bu makinelerle “köpüklü yıkama” yapılabilir. Bu iş için deterjana köpük yapıcı bir madde ilave edilir ve köpük yapıcı jeneratör, makinenin üzerine konur. Köpük kirli eşyanın üstüne püskürtülür ve eşya 15-20 dakika sonra soğuk suyla çalkalanır. Bu şekildeki temizleme istenilen düzeyde olmaktadır.             Sabunlar ve bütün alkali deterjanlar temizlik işlerinde olumlu sonuçlar vermelerine rağmen, kireçli sert sularda bulunan çözeltileri gidermek için haftada bir kez olsun asitli deterjanların kullanılması gerekmektedir. Temizlik maddeleri Temizlik maddelerinin pisliği çözme, gevşetme, emülsiyon haline getirme ve pislik parçalarını uzaklaştırma gibi çeşitli görevleri vardır. Herhangi bir temizlik maddesi bu fonksiyonlardan hemen tümünü yerine getirmese de bazılarını istenilen düzeyde, bazılarını ise yetersiz düzeyde gerçekleştirir.  Bu nedenle beklentilerin tümüne yanıt verebilecek tek bir temizlik maddesi yoktur. Bu nedenle çeşitli maddelerin karışımı ile istenilen birçok özelliği birlikte taşıyan preperatların kullanımı yaygındır. Belirli bir sıcaklıkta ve basınç altında su uygulamasının yetersiz olduğu durumlarda temizlik maddelerine baş vurulur. Temizlik maddeleri; yüzeylerdeki kir ve kalıntıları ıslatmakta, yumuşatmakta, parçalamakta, çözmekte, emülsiyon haline getirmekte ve bağlamakta , böylece de ortamdan uzaklaştırılmalarını kolaylaştırmaktadır. Temizlik maddesi uygulamasıyla suda zor çözünen yüksek molekül ağırlıklı bileşikler yerini kolayca çözünen düşük molekül ağırlıklı maddelere bırakmakta, yağlar sabunlaşmakta ve temizlik maddelerinin emülgatör etkisiyle tekrar yüzeye bulaşmaları önlenmektedir. Gıda endüstrisinde kullanılacak temizlik maddelerinde şu özellikler aranmalıdır:             – Toksik olmamalı                   – Suyun kalitesini artırmalı (kalsiyum ve magnezyum çökeltmeli),             – Dekompoze etme özelliği (Çökme, yağların çözülmesi gibi),             – Eritme ve emülsiyon yapabilme özelliği, dağılma, ayırma özelliği olmalı,             – Çalkalanabilme ve durulanabilmeli,             – Çürütücü ve bozucu olmamalı,             – Ekonomik ve doğada dekompoze olabilmeli,             – Kolay uygulanabilir olmalı             – Depolama sırasında stabil olmalı, aktivitesini yitirmemeli Temizlik işlemi boyunca mikroorganizmaların büyük bir bölümü kirlerin gevşetildiği zaman yüzeyden uzaklaştırılır. Geriye kalan mikroorganizmalar , temizlik işleminden sonraki dezenfeksiyon aşamasında yıkımlanır.  Genel olarak temizlik maddeleri şu şekilde sınıflandırılabilir. Genel olarak temizlik maddeleri şu şekilde sınıflandırılabilir. 1.      Alkali bileşikler : Alkali deterjanların (Sodyum hidroksit, sodyum karbonat, sodyum metasilikat, sodyum bikarbonat vb.) temizleme özelliği alkalilerden ileri gelmektedir. Bu tip temizleyiciler genellikle yağları ve proteinleri uzaklaştırmada kullanılır. Protein kalıntıları alkali kireç ve diğer çökeltileri etkilemezler. Kuvvetli alkali bileşikler olan sodyum hidroksit ve sodyum ortosilikat temizleme gücü fazla olan bileşikler olmasına karşılık, kuvvetli korozif etki ve sudaki sertlik veren tuzları çökertme gibi istenmeyen özelliklere sahiptirler. 2.      Asit bileşikler : Asitli deterjanlar ise kireç ve diğer mineral taşlarını temizler, ancak yağ ve proteinlere etki etmezler. Asitli deterjanların kullanıldığı yeri eritme, çürütme ve bozma özelliği olduğundan günlük temizlik işlemleri için uygun değildir. Haftada bir kez kullanılmalıdır. 3.      Yüzey aktif bileşikler : Bunlar yüzeyleri ıslatıcı etkileriyle tanınır. Islak yüzeyin yüzey gerilimini düşürerek, temizlik çözeltisinin derinlere işlemesini kolaylaştırır. Yağları kolayca suda eritme özellikleri vardır. Çoğu tür sabunlarda bir dereceye kadar yağı eritme özelliğine sahiptir. Fakat bugün çok daha kuvvetli olan sentetik deterjanlar yapılmaktadır.Bu tip deterjanlar, yalnız kullanılabileceği gibi alkali veya asitli deterjanlarla karıştırılarak da kullanılabilir. 4.      Kalsiyum bağlayıcı bileşikler : Bu bileşikler kalsiyum ve magnezyum iyonlarını bağlayarak bunların çökelti yapmasını ve taş oluşumunu önlemek amacıyla temizlik çözeltisine eklenir. 5.      Süspansiyon haline devam ettiriciler : Temizlik çözeltisinde çözünmemiş kalıntıları su süspansiyon halinde tutarak çökelmesini önler ve böylece yüzeylerden temizlenmelerini kolalaştırırlar. 6.      Köpük önleyiciler : Temizlik çözeltisindeki fazla köpürmeyi engelleyerek, temizliğin etkinliğini desteklemektedirler.   Temizlik maddelerini doğru ve etkili kullanmak için şu konulara dikkat ediniz:            Kullanılan temizlik maddesinin miktarı: Kirlerin çıkarılması için yeterli miktarda madde kullanılmazsa temizleyicinin etkisi tam olmaz ve o iş için harcanan zaman ziyan edilmiş olur. Temizleme işine, mamulün paketinde önerilen miktarla başlanmalı ve daha sonra suyun sertliği ve kirin derecesine göre uygun kullanma miktarı ayarlanmalıdır. “Çok köpük iyi temizlik” yanılgısıyla gereğinden fazla miktarda temizlik maddesi kullanmayınız. Her türlü temizlik maddesini her yüzeyde kullanmayınız. Örneğin; Çamaşırda toz deterjan daha aktifken bulaşıkta sıvı veya krem türde olanları tercih ediniz.             Suyun sıcaklığı: Kirin çeşidine göre su yeterli sıcaklıkta olmalıdır. Örneğin; yağlı kirler sıcak su ile daha kolayca ve çabuk çıkarıldığı gibi, temizliğin kalitesi de yüksek olur.             Yüzey ile temasa geçme süresi: Temizleyici madde temizlenen yüzey ile belirli bir sürede temasa geçer. Bu nedenle temizleme sırasında çok acele etmemek gerekir.             Ovma süresi: Ovma kirli yüzeyle temizleyici maddenin kısa sürede temasa geçmesini sağlar. Bu işlem özellikle pürüzlü yüzeylerdeki kirin daha çabuk çıkmasında faydalı olur. Ancak bazı yüzeylerde aşırı ovma yüzeyi bozabilir. Temizlemede basınç uygulayınız, fakat aşırı ovmadan kaçınınız.             Temizleme suyunu kullanma süresi: Eğer temizleme suyu kirlenmiş ise ve kullanılmaya devam ediliyor ise iyi bir sonuç beklenemez, çünkü bu durumda temizlenen yüzeye; çıkarılan kirden daha fazlası depo edilir. Bu nedenle su orta derecede kirlendiği zaman değiştiriniz.           Temizlik Maddelerini Seçerken Şu Konulara Dikkat Ediniz: P      Kimyasal olarak yumuşak olmasına; yüze ve cilde zarar vermemesine dikkat ediniz (pH değeri 7’ye yakın değerler olmalıdır.) P      Kötü kokusu olmamasına dikkat ediniz. P      Uygun bir ambalajda olmasına dikkat ediniz. P      Ambalajın üzerinde; okunaklı, kolaylıkla silinmeyen, firma adı, marka, seri no. net ağırlık, kullanım bilgisi, koruyucu önlemler gibi bilgiler olmasına dikkat ediniz. P      İçerdiği ana temizlik maddesini öğreniniz. P      Ekonomik açıdan maddenin fiyatı ile etkinliğini karşılaştırınız. P      Maddenin hangi amaçlarla kullanılacağını ve yerini tam olarak belirleyiniz. P      Yeni çıkan ürünleri deneyiniz ve mevcut olanlarla kıyaslama yapınız. P      Raf ömrüne dikkat ediniz. P      Temizleme ve beyazlatma gücü yüksek olanı seçiniz. P      Sonuçtan ne beklendiğini (yani standardın ne olduğu) belirleyiniz. Saklama koşulları Temizlik maddelerini seçmek ve kullanmak kadar uygun koşullarda saklamak da önemlidir. P      Temizlik maddelerini mümkün olduğunca kendi ambalajlarında saklayınız. P      Ambalajlarının kapağını açık bırakmayınız. P      Özellikle toz ve benzeri türdeki deterjanları nemden uzak tutunuz. P      Gıda maddelerinden uzak tutunuz. P      Depolama alanını sık sık havalandırınız. P      Çocuklardan uzak tutunuz. Temizlik sırasında  yapılması ve yapılmaması gerekenlerYapmanız gerekenler o        Kurallara, temizlik planına dikkat ediniz. Riskli yerlerin temizliği temizlik planınızın ilk şartı olarak yer alması gerekir. o        Temizliğe önce yüksek yerlerden başlayıp, sonra alçak yerlerin temizliğini yapın. o        Uygun temizlik malzemesi ve deterjan kullanın o        Elle temas eden buzdolabı kapıları gibi yerlere özen gösterin o        Soğuyan ve kirlenen suyunuzu değiştirin o        İş elbiseleriniz, temizlik malzemeleriniz bittiyse veya bozulduysa  bunu bildirin o        Çöp tenekelerini  dolduktan sonra  hemen boşaltın Yapmamanız gerekenler o        Kimyasal maddeleri birbirine karıştırmayın o        Temizlik malzemenizi el yıkanana lavabonun içinde  yıkamayın o        Deterjanlar veya temizlik malzemeleriyle oynamayınız o        Kimyasal  maddeleri gıda ambalajlarına koymayınız o        Tuvaletler ile gıda işleme yerlerini aynı malzemeyle  temizlemeyin Gıda işletmelerinde dezenfeksiyon             Gıda işletmelerinde uygulanan dezenfeksiyonun amacı, mikroorganizma sayısının gıdayı bozabilecek veya tüketicinin sağlığını etkileyecek düzeyin altına indirilmesidir. Bu nedenle, bulaşık mikroorganizmaların ortamdan uzaklaştırılması, üremelerinin önlenmesi ve yeniden bulaşmalarının engellenmesi gerekmektedir. Uygulanan dezenfeksiyonun başarısı, ortamın temizlik derecesine, yüzey koşullarına, mevcut mikroorganizma türüne, ortam sıcaklığına, seçilen dezenfeksiyon tipine ve uygulama şekline bağlı olarak değişiklik arz eder. Gıda işletmelerinde genel olarak üç tip dezenfeksiyon işleminden söz edilebilir. Yüksek ısı uygulamasıyla dezenfeksiyon; her materyal için uygun değildir. Mikroorganizmaların ısı ile tahribi nem, sıcaklık ve uygulama süresine bağlı olarak değişir. Nemli ısı ile dezenfeksiyon, kuru sıcak hava ile sterilizasyon, yakma ve alev ile sterilizasyon olmak üzere üç başlıkta toplanabilir. Nemli ısı ile dezenfeksiyon; buhar ile dezenfeksiyon (basınçlı buhar, basınçsız buhar) sıcak su ile dezenfeksiyon (kaynatma; tindalizasyon) başlıkları altında incelenebilir. Sıcak su ve buhar ile yapılan dezenfeksiyonda, kendi kendine kuruma olduğundan ilave bir kurutma işlemine gerek yoktur.  CIP yöntemi uygulanan kapalı sistemlerde dezenfeksiyon 70-85oC’deki sıcak suyun 15-20 dakika sirküle ettirilmesiyle sağlanabilir.         1. Yüksek ısı uygulamasıyla dezenfeksiyon: Dezenfekte edilecek bölgeye su buharı yada sıcak veya kaynamış su olarak uygulanır. Uygulama sıcaklığı ve süresi , ürünün ve uygulanacak materyalin niteliğine göre değişebilmektedir.Aşağıdaki şekillerde uygulanabilir: Nemli ısı ile dezenfeksiyon Buhar ile, Basınçlı buhar ile , Basınçsız buhar ile , Sıcak su ile, Kaynatma,  Tindalizasyon Kuru sıcak hava ile sterilizasyon Yakma ve alev ile sterilizasyon          2. Radyasyon uygulamasıyla dezenfeksiyon: Bu amaçla daha çok 2600-2700oA’luk ultraviyole ışığı veren (alçak basınçlı civa buharı lambaları) lambalardan yararlanılmaktadır. Bu yöntemin uygumla süresi mikroorganizmaların direncine ve etki alanının büyüklüğüne bağlıdır. Gıda ile doğrudan temas etmesi hainde fiziksel ve kimyasal değişikliğe neden olabilmektedir. 3. Kimyasal madde (dezenfektan) uygulamasıyla dezenfeksiyon: Isı ile dezenfeksiyonun mümkün olmadığı durumlarda tercih edilmektedir. Kimyasal dezenfeksiyon maddeleri, genel olarak yağları okside ederek altlarında bulunan hücre zararını etkileri altına alırlar ve böylece, hücre içine giren dezenfeksiyon çözeltisi o hücrenin ölümüne sebep olur. Kullanılan dezenfektanın ekinliği, kimyasal yapıları, derişimleri, ortamda bulunan hücre dışı organik maddeler ve mikroorganizmalar, ortam pH’sı, kullanılan suyun sertliği, uygulama süresi ve sıcaklığına bağlı olarak değişiklik gösterir.Uygulanmadan önce yüzeyler iyice temizlenmelidir. Dezenfeksiyon maddeleri genel olarak etkilerini 3 ayrı şekilde gösterirler. 1.      Hücre zarına etkili dezenfektanlar: Bazı dezenfektanlar bakterinin hücre zarını etkileyerek zedelenmesine neden oldukları gibi permeabilitesini de bozarlar. Böylece bakteriler beslenemez ve neticede ölürler. Bu tip önemli dezenfektanlar quarterner amonyum bileşikleri, fenol bileşikleri, organik çözücülerdir. 2.      Hücre proteinlerini denatüre eden dezenfektanlar: Proteinleri koagüle edilerek iş görmez durumuna getirilmeleri esasına dayanır. Bakteri protoplazması gerek ısı ve gerekse kimyasal maddelerle (formaldehit, asitler, alkaliler, fenol, alkoller) koagüle olur ve neticede bakteri ölür. 3.      Mikroorganizmaların enzimlerinin işlevlerini bozan dezenfektanlar:Bazı kimyasal maddeler bakteri sitoplazmasında bulunan enzimlerle birleşerek aktivitelerini bozarlar. Bu durum bakterinin ölmesine veya üremesinin durmasına neden olur.             Gıda işletmelerinde kullanılacak olan dezenfektanların seçiminde dikkat edilmesi gereken hususlar şunlar olmalıdır:             _Kullanma koşullarında etkin ve kullanımı kolay olmalı             _Yüksek konsantrasyonlarda bile uygulayıcılar için toksik olmamalı             _Düşük konsantrasyonlarda bile antimikrobiyel etki göstermelidir.             _Kolayca durulanabilmeli ve toksik kalıntı bırakmamalı             _Renksiz, homojen, kokusuz ve koku giderici olmalı             _Yüzey aktiviteye sahip olmalı, ancak korozyona neden olmamalı             _Sıcaklık ve pH değişimine dayanıklı olmalı             _Vejetatif bakterilere karşı bakterisid etkide olmalı             _Viruslara karşı inaktive edici olmalı             _Yüksek protein konsantrasyonunda çökelti yapmamalı              Gıda işletmelerinde, işyeri hijyeni için imal edilen ve kullanılan dezenfeksiyon maddelerinin, uygulayıcıların el derilerinde yan etkileri olmaktadır. Bu nedenle, son yıllarda el için, işyerinde kullanılan maddelerden ayrı özellikte dezenfeksiyon maddeleri üretilmekte ve kullanılmaktadır. Bu gibi maddelerin, kullanıldıktan sonra elin yüzeyinden kolayca temizlenmesi ve hiçbir atık bırakmadan elden uzaklaşması gerekir. Ayrıca, bu maddeler elin derisine olumsuz hiçbir etkide olmamalı ve koku yapan maddeleri ihtiva etmemelidir. Ayrıca işletme içindeki su, hava ve buhar, kir ve çeşitli mikroorganizmalardan filtre edilme yöntemi ile arındırılabilir. İşletme içindeki üretim akım şeması doğrultusunda yerleştirilecek olan 0,2 mikrometre çapındaki membran filtreler makro ve mikroorganizmaları tutmak için yeterlidir.

Dezenfeksiyon etkileri             Dezenfeksiyon maddelerinin, elin derisine yan etkileri vardır. Bundan dolayı, el için özel dezenfeksiyon maddeleri yapılmaktadır. Bu gibi dezenfeksiyon maddelerinin, diğerlerine nazaran ayrı bazı özellikleri olması gerekir. El dezenfeksiyon maddelerinin, gerek çalışma esnasında işçilerin fazla ara vermesi bakımından ve gerekse şirurjide kullanılmaları yönünden etkilerinin çabuk olması gerekmektedir. Bu gibi dezenfeksiyon maddeleri, koku yapan maddeleri de içermemelidir. Ayrıca dezenfeksiyon maddesinin, elin yüzeyinden kolayca temizlenmesi ve hiçbir artık kalmadan elden uzaklaşması gerekir. Bütün bunlardan başka, elin derisine olumsuz yönde hiçbir etkisi de olmamalıdır. Günde birkaç kere elin dezenfeksiyon maddesi ile yıkanması olasılığı göz önünde bulundurulmalıdır. Dezenfektan maddelerin mikroorganzimalar üzerine öldürücü veya üremeyi durdurucu özelliklerini etkileyen çeşitli faktörler vardır. Bunlar şu başlıklar altında toplanabilir.             a. Dezenfektan maddenin konsantrasyonu: Dezenfektan maddenin etkisi konsantrasyonla doğru orantılı olarak artmaktadır.             b. Etki süresi: Dezenfektan maddenin mikroorganizmalar üzerine etkili olabilesi için belirli bir süregeçmesi gerekir. Etki süresi uygulanan kimyasal maddeye ve uygulandığı ortam şartlarına göre değişir.             c. Isı : Isı arttıkca dezenfektan maddenin etkisi de buna paralel olarak artar.             d. pH: Ortamın pH’sı ne kadar nötrden uzak olursa etki o denli artar. Hidrojen iyon konsantrasyonu bakterisidal etkiyi arttırmaktadır.             e. Organik maddeler: Ortamdaki organik maddeler dezenfeksiyonu olumsuz yönde etkiler.             f. Mikroorganizmaya bağlı etkiler: Mikroorganizmanın cins ve türleri ile, bulunduğu yaşam evresine göre dezenfektan maddelerin etkisi değişir. Dezenfeksiyon maddeleri ve özellikleri             Genel olarak dezenfeksiyon maddeleri ve içerdikleri maddelere göre ya da yüzeye etki aktivitelerine göre ayrılırlar. İçerdikleri maddelere göre ayrılma şöyle olur: I. Halojenler:             1. Klor içeren preperatlar        2. İyot içeren dezenfektanlar II. Yüzey aktif bileşikler             Quarterner amonyum bileşikleri, Amfoterik bileşikler III. Oksidan maddeler IV. Alkali ve asit bileşikler V. Alkoller VI. Aldehitler VII. Kükürt VIII. Fenol derivatları ve formaldehit. Halojenler Klor ve iyot içeren dezenfektanlar bu grubun en iyi örnekleridir. ª      Klorlu Bileşikler (Klor Açığa Çıkaranlar,Aktif Klor Bileşikleri )             Bu preparatlar sıvı çözeltileri içerisinde Cl2 verirler. Serbest klor, su ile reaksiyona girerek HOCl ve HCl oluşturur. Süt endüstrisi alanında kullanılan klor vericilerin etkileri faklıdır. Klor gazı doğrudan doğruya kullanıldığı zaman, ileri derede korozyona sebep olur. Ayrıca uygulanışı da zordur. Klorun yegane avantajı ucuz oluşudur. Günümüzde Na, K ve Ca hipoklorit toz halinde veya çözel şeklinde kullanılır. Bu çözeltiler alkalize edilmek suretiyle stabil hale getirirler. Klor veren organik karakterli dezenfektanlar, özellikle kloraminler, diklordimetilhidanton, diklor ve triklor siyanidrik asit ortama yavaş yavaş Cl verdikleri için, anorganil hipokloritlere oranla daha stabildirler. Klor veren dezenfeksiyon maddelerinin daha etkili olabilmesi için ortamdaki gıda kalıntılarının önceden uygulanan temizlik ile tamamen çözündürülüp uzaklaştırılmış olması gerekir. Yüzeylerin dezenfeksiyonu için uluslararası normlara uygun konsantrasyonlar hazırlanır. İki dakika süre ile yapılacak yıkama ve daldırma yöntemi ile dezenfeksiyonda 200 mg/Kg serbest klor kullanılır.  Uygulanan dezenfeksiyonun etkinliği serbest klor konsantrasyonu ile etki sürense bağlıdır ve geniş öldürme spektrumuna bağlıdır. Bakterisid etki mekanizmaları, hücreyi oluşturan maddeleri okside etmeleri neticesinde olmaktadır. Kolay kullanımlı ve ucuzdur. Anyoniktirler. Bu gibi maddelerin olumsuz tarafları, metaller için aşındırıcı olmaları, plastikler ile reaksiyona girmeleri ve en önemlisi organik maddeler ile geniş ölçüde bileşikler oluşturarak kendi etkilerini azaltmaları veya yok etmeleridir. Buna ilaveten uzun süre bekletmelerde hipokloritler değişime uğrayarak etkilerini kaybederler. ª      İyotlu Bileşikler:  Etken madde elementel iyottur ve antimikrobiyel etkiye sahiptir. Elementel iyodun suda çözünürlüğü çok azdır. Bu nedenle noniyonik ve anyonik yüzey aktif maddeler ile birleştirilerek suda çözündürülür. Bu şekilde elde edilen organik iyot komplekslerine “iyodoforlar” adı verilir. Bunlar temizlik ve dezenfeksiyon işlemlerini aynı anda yapabilen deterjan etkili yüzey dezenfektanlardır ve iyodoforların çözünmesi sırasında, iyodun bakterisit etkisi kompleksteki derişimine ve suyun sıcaklığına bağlı olarak açığa çıkar. Sıcak su, yüzey aktif maddelerin misellerini çabuk çözeceğinden, hızla açığa çıkan iyodun kalitatif etkisini azaltır. İyodoforlar, antimikrobiyel etkisi asit ortamda yükselen geniş spektrumlu bakterilerdir. Viruslara karşı da etkilidirler. 1 litre suda 25 mg iyot, 200 mg klora eşdeğer etki gösterir. Kolay kullanımlı, orta derecede pahalıdır ve hafif koku verir. 40oC’deki bir sıcaklıkta kullanırlar. Daha yüksek ısılarda uçucudurlar. Etkileri 5 dakikada oluşmaktadır. İyoda karşı alerjisi olan kişiler tarafından kullanılmamalıdır.             İyotlu dezenfektan maddelerin klorlu olanlara nazaran bazı avantajları vardır. Dezenfektan etkisi daha geniş bir pH spektrumunda bulunur, yani asit ortamda da etkilidir. Buna karşı, daha korezif, toksik ve zor çözünür olması dezavantajdır. İyot, yüksek yüzeysel aktivite gösteren maddelerle kombinasyonlar halinde süt endüstrisinde kullanım alanı bulmuştur. Bu maddelere iyodoforlar denir. İyodoforlar suda çok iyi çözünürler, buhar basınçları düşüktür. Bakterisid ekisi olan iyodoforlar korozyon yapmazlar, alet ve gereçler üzerinde tortu bırakmazlar. Temizlenen yüzeylerde bazen gözlenen sarı kahverengi renk değişimleri, iyi temizlenmemiş aksam üzerinde kalmış süt artıklarından kaynaklanır.             İyodoforlu dezenfektanlar çoğunlukla fosforik asit de içerdiklerinden, düşük ısı derecelerinde de kullanılabilirler. İyodoforların 2,5-25 mg/Kg konsantrasyonları, tesirli olmaları bakımından önerilirler. İyodoforlar ayrıca, meme dezenfeksiyonunda da başarılı olarak kullanılırlar. Yüzey aktif bileşikler            Quarterner (Dört Değerli) Amonyum Bileşikleri (QAC) : Aynı zamanda bir deterjan olan, etkili bir dezenfektandır. Bakterisid etkileri, bakteri hücresindeki proteinleri koagüle etmesinden ileri gelmektedir. İyi nüfus ettiklerinden gözenekli yüzeylerin dezenfeksiyonu için uygundur. Kullanma suyunun sertliği ve Fe+++ iyonlarının fazlalılığı etkisini azaltır, yüksek sıcaklık ve alkali ortam ise arttırır. Bakterilerde rezistanslık oluşturabildiğinden EDTA ile birlikte kullanılması tavsiye edilir. Bu tür maddeler, yüzeyleri bir ağ gibi sardıkları için, dezenfekte edilen yerlerin suyla çok iyi yıkanması ve durulanması gerekir. Deri ve metaller üzerinde istenmeyen etkileri yoktur, kokusuzdur.  Yüzey aktivite özelliğine sahip dezenfeksiyon maddeleri quarterner amonyum bileşikleri, amphotensid’ler ve iyod bileşikleridir. Klor parçalayıcı dezenfeksiyon maddelerinin, iyi bir bakterisit özelliği vardır. Etki mekanizmaları, hücreyi oluşturan maddeleri okside etmeleri neticesinde olmaktadır. Bu oksidasyona uğramanın çabukluğu veya yavaşlığı, o dezenfeksiyon maddesinin içerdiği serbest klor oranına bağlıdır. Bu gibi dezenfeksiyon maddelerinin olumsuz tarafları, metallere asit ortamda etki etmeleri ve organik maddelerle geniş ölçüde bileşikler oluşturarak kendi etkilerini azaltmaları veya tamamen yok etmeleridir. Quartner amonyum bileşikleri, temizleme özelliklerinin yanısıra bakterisit etkiye de sahiptirler. Bakterisit özellikleri, bakteri proteinlerini koagüle etmesiyle oluşur. Bu gibi dezenfeksiyon maddeleri zehirli olmayıp, kokusuz, deri ve metaller üzerine istenmeyen bir etkileri de yoktur. Etki gücü, yükselen ısıyla ve alkali bir ortamda artmaktadır. Bu gibi dezenfeksiyon maddeleri, dezenfekte edilen yerleri bir ağ gibi sardığından dezenfeksiyondan sonra dezenfekte edilen yerlerin suyla iyice yıkanmaları gerekmektedir.             Kokusuz ve tatsız oluşları, korozyona sebebiyet vermemeleri nedeni ile yaygın biçimde kullanılırlar. Bazı, organik maddelerin, kalsiyum ve magnezyum tuzlarının dört değerli amonyum bileşiklerinin etkisini azaltmaları nedeni ile çok iyi bir ön temizlemenin yapılması zorunludur. Gram pozitif mikroorganizmalara çok etkili olan dört değerli amonyum bileşikleri, gram negatif psikrofil mikroorganizmalara koliform bakterilere karşı yeterince etkili değildirler. Özellikle pseudomonaslara etkili olamazlar. Bu nedenle, klor açığa çıkaran dezenfektanlar süt endüstrisinde daha yaygın olarak kullanılır. Quarterner Amonyum bileşikleri, fajlara ve sporlara karşı klorlu dezenfektanlar kadar etkili değildir.             Amfoter Bileşikler : Bunlara amfolit sabunlar veya amfotensitler de denir. Geniş öldürme spektrumuna sahiptir ve en etkili oldukları pH 7,5’tur. Bakterisid ve fungusid etkisi, hücre proteinleri koagüle edebilmesindendir. Protein, yağ ve fizyolojik sıvılardan etkilenmez. Metalde korozyon yapmaz, deriye zarar vermez ve hafif koku bırakır. Amfoterik bileşikler    Amfolit sabunların (bunlara amfotensitler de denir) bazik ve asitik fonksiyonları vardır. Bakterisit özellikleri aynı quarterner amonyum bileşikleri gibidir ve bakteri proteininin koagüle edilmesi ile olur. En etkili oldukları pH 7,5’tur. Amfolit sabunların şu özellikleri vardır:             – Bakterisit ve fungisit etkileri yanında, dezenfeksiyon maddesine ilave edilen bazı maddelerle, tüberküloz bakterilerine karşı da etkilidir.             – Protein, kan, serum ve yağ varlığında da etkileri devam eder,             – Bakterilerin rezistans bir hale gelmesini sağlamaz,             – Metallere etkisi yoktur,             – Deriye olumsuz bir etkisi yok ve toksik tesiri azdır.             – Yüksek bir kapillar aktivitesi ve yüksek bir yüzey etkisi vardır.             Araştırmacılara göre, amfolit sabunlar amino asit karakterindedirler. Büyük olasılıkla hücre kabuğunda enzimatik etkileri ile tuz oluştururlar. Yine bazı araştırıcılara göre amfolit sabunlar, quarterner amonyum bileşiklerine karşı hem gram pozitif, hem de gram negatif mikroorganizmalara karşı etkisi olduğundan diğerlerine nazaran üstün özelliklere sahiptirler. Diğer bazı araştırıcılar ise amfolitlerin, quarterner amonyum bileşikleri gibi gram pozitif bakterilere karşı etkilerinin, gram negatiflerden daha iyi olduklarını saptamışlardır.             Biguadinler : Düşük toksisiteye sahip bakterisid etkili maddelerdir. Etkisi, guaninin bozunma ürünü olan guanidinin, bilinen en kuvvetli organik baz olmasından kaynaklanmaktadır. Köpük yapmadığı için, CIP sistemlerinde kullanılır. Oksidan maddeler Bu maddeler gram pozitif ve gram negatif bakterilere karşı etkili olmasına karşın bazı olumsuz yanları da bulunmaktadır. Hidrojen peroksit halojenlere göre daha yavaş etkilemektedir. Ayrıca kararlı bir madde de değildir. Perasetik asit ise korrozif etkisi ve %60’lık çözeltisinin patlayıcı olması nedeniyle tercih edilmemektedir.             Hidrojen peroksit : Geniş öldürme spektrumuna sahiptir ve kalıntı bırakmaz. Ayrıca düşük toksisite özelliğinde olduğundan durulama gerektirmez. Aseptik dolum tesislerinde özellikle kullanılır. Ancak,  kararsızdır ve bu nedenle çabuk bozulur. Peroksitler, dezenfektan etkilerini “oksidasyon” yoluyla gösterirler. H2O 2 yalnız yüzeysel dezenfeksiyon amacıyla kullanılmayıp, tropik ve subtropik kuşağın ülkelerinde konservasyon maddesi olarak da sütlere katılır. H2O 2’nin dezenfektan etkisi, lökositlerin ve bazı bakterilerin oluşturdukları katalaz enzimiyle inaktive edilir. Bu nedenle katalaz negatif olan pseudomonaslarda iyi bir etki görülürken, katalaz pozitif reaksiyon veren enterobakterilerdeki etki yetersizdir.             Ozon : Aktif oksidan bir maddedir. Sporlara ve virüslere karşı oldukça etkilidir. Bu etki klordan daha fazladır.Ozon’un kötü bir kokuya sahip olması, yağlar üzerinde acılaşma etkeni olması ve insan sağlığını olumsuz yönde etkilemesi nedeniyle fazla kullanılmamaktadır. Alkali ve asit bileşikler Kuvvetli alkali bileşikler olan NaOH ve KOH gram negatif bakterilere ve virüslere karşı etkilidir. Etkileri yüksek sıcaklıkta artar. Mikroorganizmaların üzerindeki etkisi hücre duvarını ve zarını bozarak olmaktadır. Kuvvetli alkaliler , korrozif ve yakıcı etkileri nedeniyle sakıncalı olabilmektedir. Ancak bu olumsuz etkileri alkalilerden daha azdır. Alkoller Bu amaçla daha çok etil alkol kullanılmaktadır. Alkol konsantrasyonu arttıkca bakterisid etki de artmaktadır. Ancak bakterisid etki ,alkole belli oranda su ilave edildikten sonra ortaya çıkmaktadır. Mutlak alkol sadece mikrobiostatik etki yapmaktadır. El dezenfeksiyonunda , antiseptik olarak %50-70 oranında sulandırılarak kullanılabilir. Aldehitler Formaldehit, amino asit ve proteinlerle reaksiyon yapabilme ve oda sıcaklığında polimerize olmalarından dolayı, dezenfeksiyon maddesi olarak kullanılmazlar. Diğer bir olumsuz yönü de, iç kısımlara doğru etkilerinin az olması ve yalnız yüzeydeki bakterileri etkilemeleridir. Formaldehit, bakterisit ve sporosit bir madde olup, oda ve bölmelerin yüzey dezenfeksiyonunda kullanılır. Ancak oda sıcaklığında polimerize olması, aminoasitler ve proteinler ile reaksiyona girmesi gibi  nedenlerle dezenfektan olarak tercih edilmez. Toksik özelliğinden dolayı solunum yollarını tahriş eder. Kükürt Kuvvetli korozif maddedir. %2’lik çözeltisi , 5 dakika gibi kısa sürede fungusid etki yapar. Ancak keskin kokusu ve korozif etkisinden dolayı pek kullanılmamaktadır. Fenol Türevleri Hem bakteriyostatik ve hem de bakterisit etkiye sahiptirler. Hücre membranının yarı geçirgen özelliğini bozarak etki gösterirler. Kullanım oranlarına göre değişiklik arz eden etki dereceleri sıcakta ve asit ortamda artar. Organik maddelerle kolayca inaktive olmazlar. Fenolün, %7 gibi yüksek konsantrasyonlarda suda çözülebilmesi, sporlar üzerine etkili olmaması, plastik ve lastiklerle inaktive olması, leke bırakması istenmeyen özelliklerdir.   . Temizlik ve dezenfeksiyon işlemleriGenel temizlik işlemleri Sağlıklı üretim koşullarının elde edilmesinde tek başına yapılacak temizlik işlemleri çoğu zaman yeterli olmaz.Olması gereken ,temizlik işlemlerinde dezenfektanlı  ürünlerin kullanılması veya temizlik işlemleri  sonrasında birde dezenfeksiyon işlemi yapılmasıdır. gıda ile temas eden her tür yer,yüzey ve ekipmanların gıda güvenliği açısından  dezenfekte edilmesi şarttır. Gıda ile temas eden yüzey ve ekipmanların temizlik  ve   dezenfeksiyonu (tek aşamalı) 

  1.Sökülebilir parçalar çıkarılır ,temizlenir durulanır ve  dezenfekte edilerek kurumaya bırakılır. 2.Artıklar ve kaba kirler uzaklaştırılır. 3. uygun bir seyreltme aparatı ile veya manuel olarak  dezenfektanlı deterjan solüsyonu  hazırlanır. 4.Hazırlanan dezenfektanlı deterjan solüsyonu yüzey ve ekipmanlara uygulanır 5. dezenfektanlı solüsyonun yüzeyle en az 5dk teması sağlanır. Durulanır, kurulanır.  Gıda  ile  temas  eden yüzey  ve  ekipmanların Temizlik  ve   dezenfeksiyonu (2aşamalı)

 1.Sökülebilir parçalar çıkarılır, temizlenir durulanır ve  dezenfekte edilerek kurumaya bırakılır. 2.Artıklar ve kaba kirler uzaklaştırılır. 3. uygun bir seyreltme aparatı veya manuel olarak deterjan solüsyonu  hazırlanır. 4.Hazırlanan deterjan solüsyonu ile yüzey ve ekipmanlar temizlenir  ve durulanır. 5.Tüm yüzey ve ekipmanlar hazırlanan dezenfektan solüsyonu ile silinir, ve etki göstermesi için 5dk.bekletilir. Durulanır, kurulanır. Ağır yağ ve kirlerin temizliği Normal genel temizlik ürün ve işlemleri ile temizlenemeyen veya güç temizlenen, yapışkan, yanmış,jelleşmiş veya kurumuş kirlerin temizliğinde daha güçlü temizlik  ürünlerine ihtiyaç  duyulur.  Fırın, ocak, ızgara, fritöz, davlumbaz, filtre ve ağır kirli yüzey ve zeminler bu grupta yer alır.Sökülebilir parçalar üzerindeki bu tür kirler için  gerektiğinde bastırma işlemi de yapılabilir. Ağır kir ve yağları temizlemek için kullanılan ürünler yüksek alkali ürünlerdir. Uygulama sırasında ürünlerin ciltle temas etmemesi gerekir.  mutlaka  eldiven,gözlük,maske,bone vb koruyucu  malzemeler   kullanılmalı ,alkali buharlarına maruz kalmamak için  ürünler çok sıcak yüzeylere püskürtülmemelidir.

Fırın temizliği

  1.Davlumbaz yüzeyleri uygun ürün solüsyonu ile ,fırça/sünger kullanılarak temizlenir .Durulanır, kurulanır. 2.Filtreler yerlerinden çıkarılarak yıkama evyesine götürülür. 3.Hazırlanan ürünsolüsyonu içerisinde1-2saat bekletilir. 4.Gerekiyorsa bir fırça veya sünger ile ovulur. Durulanır. 5.Silinir, kurulanır, tekrar yerlerine takılır. Elle bulaşık yıkama Çeşitli nedenlerle bulaşık makinelerinde yıkan/a/mayan bulaşık malzemelerin temizliği elle yapılır.Bu amaçla kullanılan  ürünler ele zarar vermeyecek  şekilde formüle edilmiştir.Ancak ,uzun süreli kullanımlarda mutlaka bulaşık eldiveni  kullanılmalı dır; çünkü bütün temizleyiciler gibi bu ürünler de koruyucu cilt yağını parçaladıkları için eller dış etkenlere karşı savunmasız kalır ve zarar görebilir.Elle bulaşık yıkama deterjanları non-iyonik yüzey aktif madde içerdiklerinden yağlı kirleri çözme özellikleri yüksektir ve köpürürler. Köpük,deterjanın aktifliğini gösterir. kullanılan solüsyondaki köpük az olduğunda deterjan ilave edilmeli, bittiğinde ise yeni solüsyon hazırlanmalıdır. Elle yıkanan bulaşıkların temizlik işlemi  sırasında  veya   sonrasında  dezenfekte edilmesi gerekebilir.

  1.Açma-kapama düğmesi kapalı konuma getirilir. Sıcaklığın 50-60°C’ye kadar düşmesi beklenir. 2.Raf ve tepsiler yerinden çıkarılır ve yıkama evyesinde üzerlerine püskürtülen uygun bir ürünle ovularak temizlenir veya bastırma işlemi yapılır. 3.50-60°C sıcaklıktaki fırın yüzeylerine yağ çözücü ürün püskürtülür ve 10-30dk kadar bekletilir, fırça veya sünger ile ovularak temizlenir . 4.Raflar,tepsiler ve sabit yüzeyler durulanır ve silinir. 5.Temizlenen raflar ve tepsiler tekrar yerlerine takılır. Davlumbaz ve filtre temizliği 

Elle bulaşık yıkama

  1.Kirli  malzemeler   üzerindeki kaba kirler uzaklaştırılır. 2.35-40°C sıcaklıktaki su ile deterjan solüsyonu hazırlanır.Yıkamaya daha az kirli malzemeden başlanır. 3.Bulaşık eldiveni kullanılarak  malzemeler   bir fırça veya süngeri yardımı ile ovalanarak yıkanır. 4.Sıcak su ile durulanır. 5.Kurumaya bırakılır.

Elle bulaşık yıkama ve  dezenfeksiyon

  1.Kirli malzemeler  üzerindeki kaba kirler uzaklaştırılır. 2.35-40°C sıcaklıktaki su ile deterjan solüsyonu hazırlanır. daha az kirli malzemeden başlanarak bir fırça veya temizlik süngeri yardımı ile ovlanarak yıkanır. 4.Sıcak su ile durulanır. 4.Ilık su ile hazırlanan dezenfektan solüsyonu için de2dk kadar bekletilir. 5.Sıcak su ile durulanır ve kurumaya bırakılır.