Manyetik bir alan içine konan hasta vücuduna yönlendirilen radyofrekans dalgaları ile oluşturulan görüntüleme yöntemidir. Manyetik rezonans görüntünün oluşturulmasında ve değerlendirilmesinde bigisayar programlarından yararlanılır.


Manyetik bir alan içine konan hasta vücuduna yönlendirilen radyofrekans dalgaları ile oluşturulan görüntüleme yöntemidir. Manyetik rezonans görüntünün oluşturulmasında ve değerlendirilmesinde bigisayar programlarından yararlanılır.

Görüntüleme ile muayene yöntemlerinden biride bilgisayarlı tomografidir. Bilgisayarlı tomografi, vücudun herhangi bir yerinin dilimler şeklinde görüntüleme tekniğidir. Bu muayene şekli daha çok sentral sinir sistemi olmak üzere diğer sistemlerde de kullanılır. Tomografi muayenesi ağrısız, çok az rahatsız edici, zararsız bir yöntemdir. Bu yöntemde teşhis amacı ile organlarda derinliğine kesit yapılarak görüntü elde edildiği için lezyonun yerini kesin olarak tespit etmek mümkündür.

Ultrasonografi, görüntüleme ile muayenede tercih edilen en yaygın diagnostik görüntüleme tekniklerindendir. Ultrasonografi, saniyede 1.000.000–20.000.000 devir yapan ve insan kulağının işitemediği ultrason adı verilen ses demetinin diagnostik amaçla kullanımıdır.
Ultrasonografi, vücuta deri altında, daha derinde ve boşluklarda bulunan doku ve organların normal yapı, komşuluk ve büyüklüklerinin ya da diğer patolojik durumlarının değerlendirilmesi amacı ile ultrason adı verilen yüksek frekanslı ses dalgalarının vücut içinden geçirildiği zaman farklı yoğunluktaki doku ve organlardaki yansımalarının iletim sistemi tarafından tutularak görüntü halinde kaydedilmesidir.
Ultrasonografi, uygulayan ve uygulanılan canlıya zarar vermeyen ağrısız bir prosedürdür. Uygulama için hastanın sedasyonuna ve tespitine çok az ihtiyaç duyulur. Kontrast madde kullanımı gerektirmez. Diğer diagnostik görüntüleme yöntemleri ile karşılaştırıldığında kullanımının kolay olması ve kullanım anında görüntünün elde edilmesi ve yorumlanması önemli avantajlarındandır. Bu yöntemle spesifik teşhisin yapıldığı hastalıklar sınırlıdır. Ultrasonografi diğer teşhis yöntemleri ile birlikte uygulandığında oldukca önemli bilgiler sağlar.
Ultrasonografik değerlendirmede, muayenesi yapılan hastanın kesitsel anatomisinin bilinmesi çok önemlidir. Ultrasonografik muayenelerde transversal, sagittal ve median olmak üzere üç temel kesit düzlemi bulunmaktadır. Her bir düzlemin oblik uygulamaları yapılarak kesit izleme sayısı artırılabilir.
Ultrasonografide doku ve organların ekolarının doğru olarak yorumlanabilmesi için doku ve organların normal boyutlarının, şekillerinin ve ekojenitelerinin ayrıca fizyolojik ve patolojik durumlarının bilinmesi gerekir. Ekojenite, doku ve organların yankı yoğunluğu, yankı kaybı ve görüntü yapısı ile ilgilidir. Ekojenite, normal ve anormal yapıların tespit edilmesinde kullanılan bir parametredir. Bu parametre, çoğu zaman ekipman ve tecrübesiz hekim hatalarının bir sonucu olarak yanlış yorumlanmalara neden olabilir.
Ekojenite yapısının tanımlanması, dokunun yankı yoğunluğu ve yankı kaybı ile ilgili olarak hiperekojen, hipoekojen, anekojen, heterojen ve izoekojengibi terimlerle yapılır. Bir lezyonun ekojenite modeli bitişik dokunun ekojenitesi ile ilişkilidir. İçi sıvı ile dolu olan doku ve organlardan ultrason ses dalgaları geçerken yankı oluşmamaktadır. Dolayısı ile bu doku ve organlar monitörde “yankı olmayan”, ekosuz (anekojen, anekojenik, anechoic) bir alan olarak siyah renkte görüntülenir. Dokunun yoğunluğunun artmasına paralel olarak ultrason ses dalgaları yüksek yoğunlukta yankı oluşturmakta, bu dokular da monitörde “yüksek yankı yoğunluklu”, ekodan zengin (ekojenik, hiperekojen, hyperechoic) bir alan olarak açık parlak renkte görüntülenir. Muayenesi yapılan doku ya da lezyonun yoğunluğunun az olması (visköz yapılar) durumunda ultrason ses dalgalarının bir kısmı yankılanmakta bir kısmı ise yankılanmamaktadır. Bu gibi doku ve lezyonlar monitörde “düşük yankı yoğunluklu”, ekodan fakir (hipoekojen, hypoechoic) bir alan olarak görüntülenir. Hiperekojen ve hipoekojen alanların içiçe olduğu bölgeler için heterojen, aynı ekoya sahip alanlar için ise izoekojen (isoechoic) ifadesi kullanılır.
Ultrasonografide yeterli ve iyi kalitede görüntü elde edilememesinin en önemli nedenlerinden birisi kemik, gaz ya da nedbe dokusu gibi çok az ya da çok fazla akustik dirence sahip olan ortamların ultrason dalgalarının ileri penetrasyonlarını engellemeleridir. Bu nedenle gaz ve kemik arası yapıların teşhislerinin yapılması zordur. Paranşimal dokular; karaciğer, böbrekler, dalak ve prostat, karakteristik ekojeniteye sahiptirler.
İçerisi visköz olmayan sıvı ile dolu yapılar (normal idrar kesesi, kist gibi) anekojenik, abse, hematom ya da visköz sıvı ihtiva eden kistler hipoekojenik, neoplastik lezyonlar ise genellikle hiperekojenik bir ekojenite gösterirler. Genel bir kural olarak içi sıvı dolu yapılar pürüzsüz ve kenarları belirgindir. Abseler, granülomlar ve neoplazmalar ise sınırları iyi belirlenebilen patolojik yapılar olarak görüntülenebilirler.
Ultrasonografi uygulamasında prob adı verilen tarayıcılar kullanılır. Bunlar mekanik, elektronik ve gerçek zamanlı tarayıcılardır. Bu probların lineer, sektör ve konveks tipleri bulunmaktadır.
Lineer prob, yüzeye yakın dokuların dikdörtgen şeklinde görüntüsünün geniş bir alanda elde edilmesini sağlar. Bundan dolayı daha yüzeysel yapıların görüntülenmesi için ideal olup büyük hayvanların reprodüktif sisteminin rektal muayenesinde tercih edilir. Ayrıca atların tendo muayenesinde de kullanılmaktadır. Deri ile prob arasında geniş bir temas yüzeyi oluşturur.
Sektör prob, yelpaze ya da üçgen şeklinde görüntü alanı oluşturan bir probtur. Prob ile deri arasında daha küçük bir temas oluşturur. Bundan dolayı bütün türlerin abdominal ve toraks ultrasonografilerinde tercih edilir. Yüzlek yapılarda sınırlı bir görüntü vermesi ve görüntü alanının üst hüzmesinin darlığı nedeni ile yüzeysel olarak bulunan anatomik yapıların belirlenmesinin güç olması en büyük dezavantajıdır.
Konveks prob, sektör probun bir versiyonu olup özellikle sektör probun yüzeysel olarak bulunan anatomik yapıların belirlenmesinde ki dezavantajını ortadan kaldırır.
Prob seçiminde dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta da prob frekansının belirlenmesidir. Ultrasonografide temel prensip frekans arttıkca (7.5–10 MHz) ultrason penetrasyonu azalmakta, bundan dolayı da yüzeysel yapıların görüntüleri daha net elde edilmektedir. Frekans azaldıkca (2-3.5 MHz) ultrason penetrasyonu artmakta, bundan dolayı da daha derin yapıların ultrasonografik görüntüleri elde edilebilmekte fakat görüntü netliği azalmaktadır.
Büyük ve küçük hayvanlarda bazı sistemlerin ultrasonografik muayenesinde genellikle sektör prob tercih edilir. Büyük hayvanların reprodüktif organlarının muayenesinde 5–7.5 MHz’lik, tendoların muayenesinde 7.5–10 MHz’lik, toraksın muayenesinde 2-2.5 MHz’lik, abdomenin muayenesinde 3.5–5 MHz’lik, testis veya memelerin muayenesinde 5–7.5 MHz’lik, göz muayenesinde 7.5–10 MHz’lik problar kullanılır. Küçük hayvanların reprodüktif organlarının, toraks ve abdomenin muayenesinde 5–7.5 MHz’lik, merkezi sinir sisteminin muayenesinde 7.5 MHz’lik, gözün muayenesinde ise 7.5–10 MHz’lik sektör problar kullanılır.
Ultrasonografide görüntü kusuru olarakta ifade edilen artefaktlar, görüntülenen objenin kendisinde gerçekte olmayan bir yapı özelliğinin bulunması şeklinde tanımlanır. Artefaktlar, birçok görüntüleme yönteminde sonucu olumsuz etkilemesine rağmen bazı teknik artefaktlar teşhise yardımcı olur. Ultrasonografi cihazını kullanan hekim, oluşan artefaktların cihazın hatalı kullanımından mı, cihazın hatalı varsayımlarından mı yoksa teknik nedenlerden mi kaynaklandığını bilmesi gerekir.
Ultrason, istenilen topografik düzlemde anatomiyi görüntüleyen bir tekniktir. Ultrasonografi sırasında artefaktları fark etmek, normal varyasyonları yorumlamak, patolojik değişiklikleri belirlemek için topografik anatomi konusunda yeterli bilgi ve tecrübeye sahip olmak gerekir. Ultrasonografik görüntülerin yorumu, tamamen kullanıcının cihaz kullanım yeteneğine ve tecrübesine bağlıdır. Hastanın büyüklüğü, kilosu, muayene sırasında hareketli ya da sakinliği görüntünün değerlendirilmesinde önem taşır.

Hem beşeri hemde veteriner hekimlik alanında x ışınlarından yararlanılarak tanı (radiodiagnosis) ve tedavi (radiotherapy) yöntemleri geliştirilmiştir. Radyolojik muayene, radiodiagnostik yöntemi ifade eder.
Radyolojik muayene, küçük ve büyük hayvanlarda kemiklerin anatomik ya da patolojik-anatomileri hakkında önemli bulgular sağlar. Özellikle küçük hayvanlarda tüm vücutta ki kemiklerin (baş bölgesi, kolumna vertebralis, ön ve arka ekstremiteler ve pelvis bölgesi) radyografileri çekilebilirken büyük hayvanlarda daha çok ön ve arka ekstremiteleri oluşturan kemiklerin radyografileri çekilir.
Kolumna vertebralis ve ekstremite kemiklerinin patolojik durumlarında bir bölgenin mutlaka iki yönlü radyografisi alınmalıdır. İki yönlü radyografi, bölge ile ilgili süpheleri en aza indirmesi, ayrıca uygulanacak tedavi seçeneği hakkında da klinisyeni yanıltmaması bakımından önemlidir.
Radyolojik muayene, direkt ya da endirekt olarak alınan radyografide yapılır. Direkt radyografi daha çok kemiklerde tercih edilirken bazen göğüs ve karın boşluğunun değerlendirilmesinde de tercih edilir. Direkt radyografi için herhangi bir özel hazırlık gerekmezken karın ve özelliklede göğüs radyografisi çekilecek köpek ve kedilerde artifakt oluşturabilecek tüylerin kesilmesi yanlış yorumlamaları önleme açısından yararlı olabilir.
Endirekt radyografi ise radyopakt görüntü verebilen maddeler (baryum sülfat, hava, iyonik ve non-iyonik gibi kontrast maddeler)’in özellikle lumenli anatomik yapıların (gastrointestinal kanal, üriner sistem, kanalis vertebralis gibi) içine uygun bir şekilde verilerek alınan radyografilerde değerlendirilir. Endirekt radyografide belirlenen ve hazırlanan kontrast madde, belirli kurallara uyularak verilmesi gereken boşluk içine verilir.
Endirekt radyografide yapılan girişim kontrast maddenin verildiği sisteme, bazende verilen kontrast maddenin özelliğine göre isimlendirilir. Kontrast madde ile böbreklerin radyografik değerlendirilmesi piyelografi (pyelography), idrar kesesinin değerlendirilmesi sistografi (cystography), spinal kordun değerlendirilmesi myelografi (myelography), arterlerin değerlendirilmesi arteriografi (arteriography, angiography), venaların değerlendirilmesi venografi (venography, phlebography), eklem boşluklarının değerlendirilmesi artrografi (arthrography), tükrük kanallarının değerlendirilmesi sialografi (sialography), bronşların değerlendirilmesi bronkografi (bronchography), fistül kanalının değerlendirilmesi fistülografi (fistulography), uterusun değerlendirilmesi histerografi (hysterography), midenin değerlendirilmesi gastrografi (gastrography) olarak isimlendirilir.
Kontrast madde olarak hava ya da oksijen kullanıldığında ise bu kontrast maddenin verildiği sistemle birlikte isimlendirme yapılır. Retrograd olarak böbreklere steril hava verilerek yapılan radyolojik değerlendirme pnömopiyelografi (pneumopyelography), idrar kesesine steril hava verilerek yapılan radyolojik değerlendirme pnömosistografi (pneumocystography), intraperitoneal hava verilerek yapılan radyolojik değerlendirme pnömoperitonografi (pneumoperitonography), eklem boşluğuna hava verilerek yapılan radyolojik değerlendirme pnömoartrografi (pneumoarthrography) olarak isimlendirilir.

Sonda uygulaması bazı lumenli anatomik yapıların (özefagus, urethra, damar, duktus nasolakrimalis gibi) hastalıklarının tanısı (diagnostik sondalama) ya da tedavisi (terapötik sondalama) amacı ile ya da içerisinden patolojik akıntı gelen fistül ya da derin yaraların muayenesi amacı ile gerçekleştirilir. Fistül ya da derin yaraların, oluklu ya da oluksuz ucu küt sondalar ile muayenesi aynı zamanda endirekt bir palpasyon olarakta değerlendirilir.
Özefagusa sonda uygulamaları intraluminal obstrüksiyon durumlarında equidelerde ve ruminantlarda tercih edilir. Özefagus obstrüksiyonları equidelerde çoğunlukla sıkışmış kuru gıdaların, ruminantlarda ise genel olarak elma, patates, turp, pancar, lahana, mısır koçanı gibi yumru gıdaların yeteri oranda çiğnenmemesi ya da hızlı alımları ile oluşur. Bu gibi durumlarda equidelerde nasogastrik, ruminantlarda ise rumen sondası uygulamalarında sonda mideye kadar ulaşmaz. Uygulanan sondanın uzunluğu göz önünde tutularak obstrüksiyonun servikal ya da torasik seviyede olup olmadığıda belirlenebilir. Bu şekilde teşhisi konulan özefagusun intraluminal obstrüksiyonlarında bir tedavi seçeneği olarak uygulanan sonda ile yabancı cisim mideye itilebilir.
Kedi ve köpek gibi karnivorlarda özefagusun intraluminal obstrüksiyonu daha çok oburca ve parçalanmadan yutulan keskin kenarlı kemik parçarı oluşturduğundan dolayı bu türlerde özefagus sondası uygulanması sakıncalıdır. Bunun belirlenmesi için hayvan sahibinden çok dikkatli bir anamnez alınmalıdır.
Hayvan türlerinde urethra’nın sondalanması aynı zamanda urethral kateterizasyon olarakta isimlendirilir ve daha çok bu şekilde ifade edilir. Urethranın kateterizasyonu hem diagnostik hem de terapötik amaçla gerçekleştirilir.
Urethranın diagnostik kateterizasyonu;
kesesinden idrar toplanması,
miktarını belirlemek amacı ile idrar toplanması,
sonra hastadaki idrar çıkışının takibinin yapılması,
uygulanması,
diğer lezyonlar yönünden değerlendirilmesi ve
idar kesesinde kalan idrarın miktarının belirlenmesi endikasyonlarında
uygulanır.
Urethranın terapötik kateterizasyonu ise;
Urethranın kateterizasyonu için erkek hayvanlarda genellikle içi mandrenli elastik kateterler, dişi hayvanlarda ise metal kateterler daha çok tercih edilir. Kateterizasyon sırasında asepsi ve antisepsiye dikkat edilmesi gerekir. Bu amaçla pamuk ya da gazlı bez, povidone-iyod solüsyonu, steril eldiven, kayganlaştırıcı jel, uygun numarada kateterler hazır bulundurulmalıdır. Dişi hayvanlar için ise uygun bir vaginal spekülüm (dişi köpeklerde otoskop kanülü de kullanılabilir) ve ışık kaynağına gereksinim duyulur.
Evcil hayvanlarda urethra’nın uzunluğu farklı olmasından dolayı kateterizasyon aynı şekilde gerçekleştirilemez. Urethra, erkek hayvanlarda dişilerden daha uzundur. Erkek hayvanlarda urethra, penis ucunda sonlandığı için penisin preaputiumdan çıkartılması ve kateterin orificium urethrae externus’dan sokulması gerekir. Dişi hayvanlarda ise urethra, vaginanın tabanında sonlanır. Vaginaya uygulanan bir spekülüm yardımı ve vaginanın aydınlatılması ile vaginanın ventral duvarının ortasında ki orificium urethrae externus belirlenir. Buradan sokulan kateter idrar kesesine kadar ilerletilir.
Atlarda urethra, geniş olmasından dolayı kateter uygulaması oldukca kolaydır. Urethra, bu hayvanlarda arcus ischiadicus seviyesinde bir dirseklenme yapar. Dolayısı ile kateter, urethra’da ilerletilirken bu seviyede bir zorlama ile karşılaşılır.
Atlara uygun bir zaptı-rapt uygulanarak ayakta tutulur. İhtiyaç durumunda rektum içinde ki gaita, el yardımı ya da lavman yapılarak boşaltılır. Ayrıca preaputium boşluğu uygun bir antiseptik solüsyon ile yıkanır. Preaputium, dışardan bir el yardımı ile tutulurken diğer el preaputium içine sokularak glans penis tutulur ve penis dışarı çekilir. Penisin elden kaymaması için bir gazlı bezden yararlanılır. Combelen (phenothiazine, Bayer), enjeksiyonu penis’in preaputiumdan kendiliğinden çıkması için uygulanabilir. Preaputiumdan dışarı alınan penisin özellikle glans penis seviyesine kadar povidone-iodine solüsyonu ile dezenfeksiyonu yapılır. Steril edilmiş ya da povidone-iyod solüsyonu ile muamele edilmiş ve kayganlaştırıcı jel sürülmüş kateter, orificium urethrae externustan sokularak idrar kesesine kadar ilerletilir. Mandren çekip çıkartıldıktan sonra kateterin ucundan idrar boşalır. İşlem tamamlandıktan sonra kateter dikkatli bir şekilde çekilerek uzaklaştırılır.
Erkek köpeklerde urethraya sokulan kateter ilerletilirken, peniste bulunan os penis ve arcus ischiadicus seviyelerinde bir dirençle karşılaşılır.
Erkek köpekler, masaya lateral pozisyonda yatırılarak tutulur. Preaputium ağzı ve boşluğu povidone-iyod solüsyonu ile temizlenir. Bir elin yardımı ile preaputium geriye doğru sıvazlanır. Bu durumda açığa çıkarılan penisin serbest ucu steril bir gazlı bez ile silindikten sonra uygun çapta ve kayganlaştırılmış jel sürülmüş kateter, orificium urethrae externustan sokularak idrar kesesine kadar ilerletilir.
Erkek kediye kateter uygulamak için iki kişi gereklidir. Bir kişi penisi preaputiumdan dışarı çıkartırken diğer kişi kateter uygulamasını yapar. Penis ve preaputium antiseptik (povidone-iyod) solüsyon ile temizlenir. Katetere kayganlaştırıcı jel yeteri oranda sürülür. Penisin ucundaki orificium urethrae externustan kateter urethraya sokulur ve idrar kesesine doğru yavaş yavaş ilerletilir. Kateterizasyon sırasında katetere takılan bir enjektör içindeki serum fizyolojik ile idrar kesesine doğru yapılacak infüzyon, kateterizasyon işlemini kolaylaştıracaktır.
Erkek ruminantlar (boğa, koç, teke) ve erkek domuzlarda penis, dolayısı ile de urethra “S” şeklinde “flexura sigmoidea penis” adı verilen bir kıvrım oluşturur. Ereksiyon sırasında oluşmayan bu kıvrım, normal durumlarda kateterizasyonu zorlaştırır. Bu tür hayvanlarda kateterizasyonu kolaylaştırmak için üst epidural anestezi ya da genel anestezi uygulandıktan sonra hayvana uygun bir pozisyon verilerek penis, prepisyumdan çıkarılır ve bir gazlı bez ile tutularak çekilir. Penis, dolayısı ile urethra düz bir pozisyona getirildikten sonra kateter, orificium urethrae externustan sokularak idrar kesesine kadar ilerletilir.
Koç ve teke gibi küçük ruminantlar bir yardımcı tarafından kuyrukları ya da arka kısımları üzerine oturtulacak şekilde tutulurlarsa (ayakta duran hayvanın sırt kısmından yaklaşılarak ön ayakları tutulur ve hayvan arka kısmı üzerine gelecek şekilde dikey pozisyonda tutulur ise) penisin preaputiumdan çıkartılması oldukca kolay olur. Penis, kaymayacak şekilde bir gazlı bez ile yakalanır. Orificium urethrae externus, urethranın oluşturduğu processus urethraenın ucunda bulunur ki uygun çapta bir kateter buradan urethraya sokularak idrar kesesine ilerletilir. Kas gevşetici bir ilacın ya da anestezik ajanın enjeksiyonu kateterizasyon işlemini kolaylaştırır.
Kısraklarda ve ineklerde orificium urethra externus, vulvanın girişinden 10-15 cm içerde ve vestibulum vagina’nın ventral duvarı üzerinde bulunur. Vagina’ya uygulanan bir spekülüm rehberliği ve bir ışık kaynağı ile vaginanın aydınlatılması ile ya da vaginaya sokulan sol elin işaret parmağı rehberliğinde belirlenen orificium urethra externusa genellikle metal ya da kauçuk kateter kolaylıkla uygulanabilir.
Dişi köpeklerde vagina, uygun bir spekülüm ile açılır ve vagina aydınlatılır. Orificium urethra externus, vulvanın alt köşesinin 3–5 cm ön tarafında ve vaginanın ventral duvarının ortasında bulunur. Kayganlaştırıcı jel sürülen metal sonda buradan sokularak idrar kesesine kadar ilerletilir.
Dişi kediler ayakta tutulur. Perineal bölgenin temizliğinden sonra eldiven giyilmiş sol elin işaret parmağına kayganlaştırıcı jel sürülerek vaginaya sokulur. Vaginanın tabanında belirlenen orificium urethra externus’a işaret parmağı altından kaydırılan kateter sokularak idrar kesesine kadar ilerletilir. Aynı amaçla vaginaya uygun bir otoskop uygulanır. Vagina, bir ışık kaynağı ile aydınlatılır. Vaginanın tabanında belirlenen orificium urethra externusa bir kateter sokularak idrar kesesine kadar ilerletilir.

Vücut ısısı, hypothalamus’ta ki termoregülasyon merkezi tarafından kontrol edilir. Normal vücut ısısı, iskelet kasları ve karaciğerde üretilen ısı ile deri ve akciğerlerden kaybedilen ısı arasındaki dengenin bir fonksiyonudur.
Vücut ısısı, iç ısı ve deri ısısı olarak ayrı ayrı değerlendirilir. İç ısı, asıl vücut ısısıdır ki en basit olarak rektal olarak cıvalı termometre ile belirlenir. İç ısı ayrıca elektronik osefageal termometre ile de belirlenebilir. Deri ısısı, ektremitelerin uç kısımlarının palpasyonu ile belirlenen ve perifer perfüzyon hakkında bilgi veren ısıdır ki thermistor probe ve elektronik termometre ya da cıvalı termometre ile belirlenir.
Vücut ısısında ki değişiklikler bir hastalık bulgusu olarak değerlendirilir. Vücut ısısında ki yükselme (hyperthermia) bakteriyel ve viral infeksiyonlar ile ilgilidir. Ayrıca uzun süre güneş altında kalma, uzun süre çalışma ve eksersiz, fizyoterapi amacı ile ısıtıcı lambalar altında ya da elektrik ocağı karşışında uzun süre kalma ya da elektrikli battaniye uygulamalarından sonrada vücut ısısında yükselme oluşabilir. Operasyonlardan sonra ilk 24 saat içinde ki vücut ısısında ki yükselme genellikle doku yıkımlanması ile ilgilidir. Bazı anestezik ilaçlar (ketamine, tiletamine) kas aktivitelerinde artışa neden olarak vücut ısısında yükselmeye neden olur.
Vücut ısısının normalin altına düşmesi (hypothermia), ısı üretiminin azaldığı ve ısı kaybının arttığı predispoze faktörlere bağlı olarak gelişir. Sağlıklı hayvanlarda hipotermi, hayvanların aşırı soğuğa maruz kalmaları ya da uzun süre soğukta kalmalarında termal hemostasisin sürdürülmesinde ki yetersizlik sonucu gelişir.
Doğum, travma, hareketsizlik (bayılma, halsizlik, tuzağa yakalanma), anestezi, kaşeksi, kalp hastalıkları, ısı üretim merkezinin bozulması, endokrin bozukluklar (hypothyroidism, adrenal yetersizlik, hypopituitarism, hypoglycemia) ve nöromusküler bozukluklar ısı üretiminin bozulduğu durumlardır.
Yanıklar (yanık alanın genişliği ve bölgede ki buharlaşma), travma, hareketsizlik, çevre şartları (soğuk su içine düşme, soğuk rüzgara maruz kalma), genel anestezi (iatrojenik hipotermi’ye neden olur), ameliyatlar (ameliyat bölgesinin kıllarının kesilmesi, ameliyat odası ve masasının soğuk olması, derinin dezenfeksiyonu için kullanılan antiseptik solüsyonların buharlaşması, ameliyatta vücut boşluklarının genişçe açılması ve uzun süre açık kalması ısı kaybına neden olur), yüzey alanının beden ağırlığına oranla fazla olması, toksik ilaçlar (alkol, ethylene glycol, barbituratlar, karbonmonoksit zehirlenmesi) ise ısı kaybının arttığı durumlardır.
Yeni doğan hayvanlar beslenme yetersizliği ya da dengesiz beslenmeden dolayı genellikle hipoglisemiktirler. Aynı zamanda bu yeni doğan hayvanlarda potasyum dengesizliğide bulunur ki bu, sıklıkla hipotermiye neden olabilir.
Kaşektik ve dehidrasyonlu hayvanlarda ısı üretimi için gerekli olan glukoz ve yağın kaslarda rezervinin azalmasından dolayı hipotermi gelişimi kaçınılmazdır.
Toksik ilaçlar, hipotalamik fonksiyonları, perifer vazodilatasyonu ve kaslarda kasılma (titreme) mekanizmasını olumsuz etkileyerek termoregülasyonun bozulmasına ve ısı kaybının artmasına neden olarak hipotermiye neden olurlar.
Hipotermi, 37oC olan normal beden ısısının (rektal ısının) 35oC’nin altına düştüğü durumlarda meydana gelir. Beden ısısı 37oC ile 32oC arasında ise hafif hipotermi, 32oC ile 28oC arasında ise orta derecede hipotermi, 28oC’nin altına düşerse şiddetli hipotermi olarak değerlendirilir.
| Hayvan türü | Rektal vücut sıcaklığı (°C) |
|---|---|
| Kedi | 38,1–39,2 |
| Köpek | 37,9–39,9 |
| At (Kısrak) | 37,3–38,2 |
| At (Aygır) | 37,2–38,1 |
| Tavuk (Gündüz) | 40,6–43,0 |
| Koyun | 38,3–39,9 |
| Keçi | 38,5–39,7 |
| Sığır (Etçi) | 36,7–39,1 |
| Sığır (Sütçü) | 38,0–39,3 |
| Domuz | 38,7–39,8 |